Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

kitap yazıcam


Saeros

Öne çıkan mesajlar

selam olsun edebiyat dostları :)))9
şu aralar bi fantastik roman fikrim var ve yavaş yavaş dünyasını oluşturmaya başladım. giriş niteliğinde yazdığım iki sayfayı buraya koyup sizin de 1-2 eleştirinizi almak isterim. yanağınızın dudağına uzanan kısmından öpüyorum.

[hr]

Her şeyini kaybetmenin verdiği sessizliğe bürünmüş insanların ve can çekişmekte olan atların arasından geçtiler. Yanmış, yıkılmış evlerin ve yerle bir olmuş kulelerin arasından dolaştılar. Takip ettikleri yol onları bir süre sonra derin hendeklerin lekelediği kasaba meydanına çıkardı. Meydanda bulunan birkaç kişi sürdükleri el arabalarıyla kasabanın dar sokaklarında kayboluyor, bir süre sonra geri dönerek yüklerini hendeklerin içine boşaltıyorlardı.

"Biliyorlar mıdır?"

Gruptan biri miğferinin siperliğini kaldırmış , oturduğu atının üzerinden bu sahneyi izliyordu. Lambert tombul bir adamdı; bu yüzden onu atının üstüne tek seferde hoplarken görenler her zaman şaşırırdı. Zırhının patlamak üzereymiş gibi duran kayışlarına aldırmadan atının üstünde arkaya doğru gerindi.

Bir başkası elindeki tütsüyü önünde sağa sola yavaşça sallayarak ilerlemeye başladı. Rahibin üzerinde oturacağı bir atı yoktu, hatta teklif edildiğinde dahi bir atın sahibi olmayı reddetmişti. Sorulduğunda tek ihtiyacı olanın üzerindeki cübbesi olduğunu söylerdi. Kırışıklıklarla dolu yüzüne gömülmüş gibi duran gözleriyle meydanı hızlıca taradıktan sonra Lambert'in sorusuna hitaben sesini yükseltti: "Evet. Biliyorlar."

Rahip tütsüsünü havaya kaldırarak hendeklerden birini işaret etti. Hendeğin yanında duran yağ dolu kavanozu ve bir adım uzağındaki gaz lambasını şimdi gruptaki herkes görmüştü. Lambert ve diğer birkaç kişi daha atlarının üzerinde huzursuzca kıpırdandılar; aynı manzarayı son birkaç ayda sayısız kere görmüş olmalarına rağmen olacak olanların sadece düşüncesi bile onları rahatsız etmeye yetiyordu.

Grubun en önündeki adam iki yanından tutarak miğferini çıkarttı ve etrafını kısaca inceledikten sonra emirlerini vermeye başladı. Genç veya yaşlı, gruptaki herkes bu Ardal adındaki saçları kısacık kesilmiş, sakalı özenle kırpılmış adamı gözlerini kırpmadan dinliyordu. Kısa bir süre sonra zaten küçük olan grup üçe bölünerek daha da ufak parçalara ayrıldı ve kasabanın her bir yanına dağıldı.

Yaşlı adam önünde salladığı tütsüsüyle birlikte sessizce hendeklerin arasında dolaştı. O diğerleri gibi bir asker değildi, bu yüzden gözlerinin ıslanması için kendine izin verebilirdi. Solgun ve bitik insanların arasından geçerken onların yüzlerini zihnine kazımayı ihmal etmedi; bu insanlar için yapabileceği tek şey onların acısını hatırlamak olabilirdi. Grubun geri kalanını beklerken sakin adımları ve sessiz duaları asla durmadı, ta ki gözleri bir çocuğa takılıp kalana kadar.

Elbiseleri kaliteli kumaştan olsa da çocuğun kendisi kasabanın geri kalanı gibi sıskaydı. Yerde yatan iki hareketsiz bedenin yanına oturmuş, sessizce onların yüzlerini izliyordu.

Rahip çocuğun yanında çömeldi ve parmaklarıyla çenesini kavrayarak yüzünü sağa sola çevirmeye, onu incelemeye başladı. Çocuk zayıf olmasına zayıftı; yanakları içine çökmüş, besinsizlikten cildi solmuştu. Fakat bu soluk cildin üzerinde tek bir leke bile yoktu. Rahip çocuğun çenesini bıraktı ve tek kelime etmeden bir süre onu izledi. Küçük çocuk çenesini hafifçe yukarı kaldırdı ve adamın bakışlarına ürkmeden cevap verdi; bu konuda eğitimli olduğu her halinden belliydi. Rahip bu görüntü karşısında kısa bir an sevecenlikle gülümsedi, fakat gözleri yerde yatan lekeli bedenlere kaydığında çehresi tekrar hüzünle dolmuştu.

Çocuk yaşlı adamın bakışlarını takip ederek yavaşça başını indirdi; az önceki mağrur edası gitmiş, geriye sadece küçük, kayıp bir çocuk kalmıştı.

Rahip cübbesini toplayarak ayağa kalktı ve gözlerini tekrar etrafına çevirdi. Fakat kısa soluklu incelemesi bir sonuç vermemişti; annesi ve babası için yas tutan bu küçük çocuk dışında meydanda başka lekesiz kimse yoktu. O sırada grubun geri kalanı da kasaba meydanına ikişer üçer geri dönmeye başlamışlardı. Yaşlı adam gözleriyle grubu hızlıca taradıktan sonra bakışlarını grubun en önünde giden Ardal'a çevirdi. Ardal rahibin soru dolu bakışlarına cevap olarak yalnızca başını sallamakla yetindi. Aniden yükselen bir ses grubun dikkatini başka bir yöne çekti.

"Lütfen, O'nu benden almayın! Oğlumu benden almayın!"

Orta yaşlı bir kadın evinden fırlamış, oğlunun cansız bedenini taşıyan adamların peşinden koşuyordu. Meydandaki birkaç kişi kafasını çevirip olan biteni izlese de çoğu bu sahneye daha önce şahit olmuştu ve düşünecek başka dertleri vardı. Gözleri gökyüzüne takılıp kalmış çocuğun küçük bedenini yavaşça hendeklerden birine indiren adamlar bakışlarını yere indirerek acı dolu annenin yanından geçip gittiler. Bir başkası beline sardığı koluyla kadını geriye çekerek çukura atlamasını engelledi. Ardal ve diğerleri sessizlik içinde atlarının üzerinde oturmuş, kadının feryatlarını dinliyorlardı.

"Bırakın onu gömeyim, lütfen! O'nun ruhunu öldürmeyin; O'nu yok etmeyin!"

Köylülerden biri yanındaki meşale taşıyan arkadaşına baktıktan sonra yerde duran yağ dolu kavanozu aldı ve içindekileri hendeğin içine boca etti. Diğer adam hemen ardından meşaleyi fırlattı ve ikili, lekeli yüzlerini yalayan alevin sıcaklığına rağmen oldukları yerde durup ateşin bütün hendeği doldurmasını izlediler. Acılı annenin çığlığı bir kez daha kulakları yırtarken diğer hendeklerde de alevler yükselmeye başlamıştı.

Kısa bir süre sonra omzunda bir el hisseden kadın arkasını döndü ve gözyaşlarının arasından yaşlı bir adamın yüzünü seçebildi. Kadın, adamın yüzünde bilgelik ve bir tür kudret gördü, fakat hepsinden önemlisi kendisine bakan gözleriydi. Rahibin koyu kahverengi gözleri acıma veya merhamet değil, anlayış doluydu. Kadın aniden ileri atıldığında Lambert ve diğerleri ellerini kılıçlarına atsalar da Ardal onları bir bakışla durdurdu. Şimdi Rahip kendisine sarılan kadının başını bir koluyla kucaklamış ve beyazdan çok gri tellere sahip sakalına onu bastırıyordu. Kadının hıçkırıkları vücudunu sarsarken Rahip dümdüz ileri bakıyor, yükselen alevleri izliyordu.

Ardal kısa bir süre sonra gözlerini bu sahneden çevirmiş ve atından inerek başka bir hendeğin yanında durmuş alevlere bakmakta olan çocuğu bulmuştu. Adam deniz mavisi gözleriyle cildinde tek bir leke olmayan çocuğu hızlıca inceledikten sonra bakışlarını etrafına çevirerek Rahip'i buldu. "Sadece bu mu?"

Kadının komşuları onu Rahip'ten ayırdılar ve sakinleşmesi için başka bir yere götürdüler; hepsi de tıpkı hendeklerin içindeki cansız bedenler gibi ciltlerinde değişik büyüklük ve şekillerde lekeler taşıyorlardı. Rahip kadının arkasından kısa bir süre baktıktan sonra gözlerini Ardal'a çevirdi ve sorusuna cevaben başını evet anlamında salladı.

Mavi gözlü adam çocuğun yanında çömeldi ve onun gözlerinin içine baktı. Gözlerindeki ifade bir yetişkinin bir çocuğa değil, başka bir yetişkine bakarkenki ifadesiydi. Ardal karşısındakinin hala bir çocuk olduğunun farkındaydı, fakat bundan sonra hayatta kalmak için bu çocuğun büyümesi gerekiyordu, hem de hemen.

"Bunu kim yaptı biliyor musun?"
Çocuk yutkundu ve kısık bir sesle mırıldandı.
"Daha yüksek!"
"Evet!"

Çocuk şimdi gözyaşlarıyla yol yol olmuş yüzünü kaldırmış, karşısındaki adamın mavi gözlerine korkusuzca bakıyordu. Ardal bu bakışı sevmişti; ayağa kalkarken çocuğu da yakasından çekerek kaldırdı ve atına doğru geri yürümeye başladı. "Lambert."

Tombul savaşçı anladığını gösteren bir ifadeyle başını salladı ve atını çocuğa doğru yürüterek elini aşağı uzattı. Çocuk kendisine uzatılan ele bir süre sessizce baktıktan sonra başını çevirdi ve gözleriyle annesiyle babasının yerde yatan cansız bedenlerini aradı. Fakat şimdi ikisi de kaybolmuş, alevlerle dolu hendeğin içinde diğer ölülere karışmışlardı. Grubun geri kalanı yavaş yavaş kasabayı terketmeye başlamışken Lambert parmaklarını şıklatarak tekrar çocuğun dikkatini çekti. "Hadi çocuk. Daha önümüzde uzun bir yol var."

Çocuk bir an için kararsızmış gibi gözükse de kısa bir süre sonra Lambert'in yardımını kabul ederek atın üzerine tırmandı ve adamın arkasında yerini aldı. Sırtındaki fazla ağırlıktan şikayetçi olan at bir süre huysuz sesler çıkarsa da ikiliyi tırıs adımlarla kasaba meydanından uzaklaştırmayı kabul etti. Kollarını önündeki tombul savaşçının sırtına saran çocuk bir süre daha omzunun üstünden arkaya bakarak kasabayı yutan alevleri izlese de en sonunda başını öne çevirdi. Lambert gözlerini yoldan ayırmadan arkasına doğru seslendi: "Adın ne çocuk?"

Alnını önündeki metal zırha yaslayan çocuk usulca mırıldandı.

"Nean... Adım Nean."
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

merak duygusu uyandırıyor yani okutuyor (tu)

karakterleri çoğunlukla dış dünyadan bir gözlemcinin anlatacağı gibi anlatmışsın. arada bir içlerine girip, -nasıl hissediyor gibi göründükleri değil- direk ne hissetiklerini betimlesen iyi olur gibi sanki. sonuçta sen yaratıyosun o karakteri direk onun zihninden konuşabilirsin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

mesela şurası aslında en çarpıcı olması gereken yer.

said:
Çocuk bir an için kararsızmış gibi gözükse de


çocuğun dışardan nasıl gözüktüğünden çok burada çarpıcılığı vermek için direk çocuğun zihninden "hislerinden" konuşabilirsin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ben de 1-2 haftadır bir hikayenin kurgusuyla uğraşıyorum. Baya zor iş. Özellikle bu işin dünya yaratma kısmı çok sıkıntılı.

Fantastik eserlerin neredeyse tamamı birbirinden ve hepsi de genellikle mitolojilerden etkilenmiş. Yani öyle sadece Tolkien'a uzanan bir durum da değil. Çok çok ötesi.

Ejderha mesela. Lotr'da var, HP'da var, GoT'da var. Elfler mesela veya cüceler, yüzyıllardır halk hikayelerinden ortaya çıkmış mitolojik ürünler.

Star Wars evreni mesela devrimsel bir durum. Tabi onlar da tanrısız ama insanın yaşam enerjisinden ( o zamanlar tıp ve psikoloji dünyasında çok sık tartışılan kavramlardan) kurgusunu yaratmış.

O yüzden kedine yapacağın en büyük iyilik; okurun "peki bu büyü nasıl oluyor, kaynağı ne?" diye sormaması olacaktır. Okuruna bunu sordurtmadan kurgunu tamamlayabiliyorsan iş tamamdır.

Mesela Harry Potter. Aşırı severim ama evrenin neredeyse %90'ı ordan burdan alma.

http://io9.gizmodo.com/5683905/everything-harry-potters-been-accused-of-ripping-off

Bu linki okuduğunda "oha" diyeceksin ama kadın çok güzel bir kurguyla okurunu tatmin etmiş, başarı sağlamış.

Son olarak; Stephen King'den çok önemli bir uyarı; zarfları çok kullanma. "Yavaşça yürüdü", "sıkıca tuttu" gibi kalıpları çok kullanmamaya, alternatif yapılı cümleler kurmaya bak. Stephen King bu konuda çok sert ve geyik eleştirilere sahip. Kendi eseri Kara Kule Silahşör'ün önyazısında kısaca "19 yaşındaydım ve o zamanlar Lotr çok popülerdi. Ben de 19 yaşında olduğum için neden ben yapamayayım gibi bir saçmalık iddia ettim ve bol zarflı lanet cümleler ortaya çıktı" der açık açık.

Sana da, bana da kolay gelsin :)

edit: Ha bir de isimlere çok kafanı takma, kafanı eseni koy sonra düzenlersin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Fistan said:

o dünyanın dili ingilizce mi
isimler türkçe olsun demiyorum da
ne bileyim


abi demek istediğini anlıyorum aslında, hani mesela şahsen nean göze batmıyor bence, ardal filan da iyi fakat lambert fazla ingilizce. şimdi kasaba, köy, dağ vs isimleri bulurken de ortada bi nokta bulmak istiyorum. yani ne çok türkçe ne çok ingilizce, ne de böyle çok götümden sallamışım gibi olsun. yani bazı kitaplarda mesela farkettiğim bişey; isimler filan gerçekten sanki random name generator'dan çıkma gibi duruyor. öyle olunca da insanın aklında kalmıyor. yani bikaç ay önce bi kitap okudum mesela türk bi yazarın ve içindeki tek bir karakterin ismini bile hatırlamıyorum çünkü hepsinin de fonetiği darmadağındı. ismin ağızda yuvarlanması lazım ki akılda kalsın.

Mal said:

merak duygusu uyandırıyor yani okutuyor (tu)

karakterleri çoğunlukla dış dünyadan bir gözlemcinin anlatacağı gibi anlatmışsın. arada bir içlerine girip, -nasıl hissediyor gibi göründükleri değil- direk ne hissetiklerini betimlesen iyi olur gibi sanki. sonuçta sen yaratıyosun o karakteri direk onun zihninden konuşabilirsin.


ehu teşekkürler öncelikle

evet bunu denemem lazım aslında, bugüne kadar yazdığım şeylerde hiç bu tür bişey denemedim halbuki çok iyi bi yöntem. hatta şu an okuduğum kitapta bile böyle bi anlatım var yer yer, şimdi senin yazdığını okuyunca aklıma geldi. teşekkürler maL <3

Murray said:


Ben de 1-2 haftadır bir hikayenin kurgusuyla uğraşıyorum. Baya zor iş. Özellikle bu işin dünya yaratma kısmı çok sıkıntılı.

Fantastik eserlerin neredeyse tamamı birbirinden ve hepsi de genellikle mitolojilerden etkilenmiş. Yani öyle sadece Tolkien'a uzanan bir durum da değil. Çok çok ötesi.

Ejderha mesela. Lotr'da var, HP'da var, GoT'da var. Elfler mesela veya cüceler, yüzyıllardır halk hikayelerinden ortaya çıkmış mitolojik ürünler.

Star Wars evreni mesela devrimsel bir durum. Tabi onlar da tanrısız ama insanın yaşam enerjisinden ( o zamanlar tıp ve psikoloji dünyasında çok sık tartışılan kavramlardan) kurgusunu yaratmış.

O yüzden kedine yapacağın en büyük iyilik; okurun "peki bu büyü nasıl oluyor, kaynağı ne?" diye sormaması olacaktır. Okuruna bunu sordurtmadan kurgunu tamamlayabiliyorsan iş tamamdır.

Mesela Harry Potter. Aşırı severim ama evrenin neredeyse %90'ı ordan burdan alma.

http://io9.gizmodo.com/5683905/everything-harry-potters-been-accused-of-ripping-off

Bu linki okuduğunda "oha" diyeceksin ama kadın çok güzel bir kurguyla okurunu tatmin etmiş, başarı sağlamış.

Son olarak; Stephen King'den çok önemli bir uyarı; zarfları çok kullanma. "Yavaşça yürüdü", "sıkıca tuttu" gibi kalıpları çok kullanmamaya, alternatif yapılı cümleler kurmaya bak. Stephen King bu konuda çok sert ve geyik eleştirilere sahip. Kendi eseri Kara Kule Silahşör'ün önyazısında kısaca "19 yaşındaydım ve o zamanlar Lotr çok popülerdi. Ben de 19 yaşında olduğum için neden ben yapamayayım gibi bir saçmalık iddia ettim ve bol zarflı lanet cümleler ortaya çıktı" der açık açık.

Sana da, bana da kolay gelsin :)

edit: Ha bir de isimlere çok kafanı takma, kafanı eseni koy sonra düzenlersin.




özgün bi dünya yaratmak gerçekten çok zor şu vakitten sonra. yani illa ki aklına bişey geldikten sonra "aa şuna benzedi lan" anı oluyor. ama alıştım artık yapıcak bişey yok. önemli olan ortaya güzel, kendine has bişey çıksın.

kurgu konusunda çok korkuyorum, çünkü ilk defa böyle uzun soluklu bişeye girişiyorum. yani aklımda neredeyse bütün soruların cevabı var, fakat bunların Q&A'e dönmeden kitabın içinde varolması gerekiyor. o da acele etmeden, sabırla olacak bişey heralde :)

zarf konusu ilginç lol, yani bi süre sonra cidden sıkıcı hale gelebilir evet. zaten büyük ihtimalle yazdıktan sonra tekrar tekrar okuyup yazdıklarımın 5'te 1'ini filan silicem. hatta yazdıklarını silebilenler yazar olur gibisinden bi söz vardı. insan kendine ve yazdıklarına karşı acımasız ve tarafsız olmak zorunda malesef.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Flameoffear said:

Hitap ettiğin pazar bizim ülke, o yüzden isimler ve kurgunun temel elementlerini bizim kültüre göre oluşturursan başarılı olma ihtimalin şimdikine oranla baya yükselir.


o da doğru tabi ama sonuçta çok satsın para kazanayım diye yazmıyorum, öyle olsa fantastik roman yazmazdım zaten hehe
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 2 hafta sonra ...
bir sahneyi tarif ederek başlamak istiyorsan daha can alıcı şekilde tasvir etmelisin, bir de giriş cümlesindeki isim tamlaması fazla uzun olmuş;

said:

Her şeyini kaybetmenin verdiği sessizliğe bürünmüş insanların ve can çekişmekte olan atların arasından geçtiler.


said:

Geçtikleri yerde, her şeyini kaybetmiş insanların sessizliği ve can çekişen atların gürültüsünden başka bir şey yoktu.


mesela ben altaki cümleyle başlardım ama aradaki farkı görebildiğini düşünüyorum. hoş ben sadece sadeleştirip bir de iki karşıtı yansıttım

geriye kalan yerlerde de benzer şekilde aslında daha kısa olabilecekken uzatılmış tamlamalar ve betimlemeler var, biraz daha kısa betimleme yapabilirsin

seçtiğin kelimeler için de benzer bir eleştirim olacak mesela hemen devamındaki paragrafta "hoplamak" yerine "sıçramak" kelimesini kullanabilirsin bak bir örnek daha;

said:

...kısık bir sesle mırıldandı.


mırıldanmak zaten kısık sesle olur (değil mi? yani bir an tereddüte düştüm ben de) onun yerine;

said:

...mırıldandı.


veya

said:

...kısık bir sesle ağzında bir şeyler geveledi.


gibi

üstüne daha uzun konuşalım istersen beni nerede bulacağın biliyorsun bebeğim <3

ayrıca hedefini takdir ettim, her türlü arkandayım (ihihih)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...