Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Quarter-Life Crisis


elma

Öne çıkan mesajlar

"Simply put, a quarter-life crisis is a period of intense soul searching and stress occurring in your mid 20s to early 30s. The typical sufferer is “highly driven and smart, but struggling because they feel they’re not achieving their potential or feeling they’re falling behind”

26 yaşındayım, belli alanlarda hayattan mutsuzum ve bu genel mutsuzluğuma yansıyor. Nedir ne değildir tanımı ve çözümü nedir diye araştırırken baktım literatürde zaten bunun adını koymuşlar ve semptompların çoğunu sonuna kadar yaşıyorum. Ne yediğim yemekten keyif alabiliyorum, ne yaptığım spordan, ne de sosyalleşmeden. Yaşın dinamizminin getirdiklerinden dolayı elimde çok büyük bir güç var, bunu hissediyorum ve doğru (kime neye göre doğru) sayılabilecek bir kanala bu enerjiyi aktaramamak mental olarak can acıtıyor resmen.

Dışardan bakıldığı zaman imrenilecek bir CVm, güzel diplomalarım, yurt içi ve yurtdışı staj tecrübelerim, 2 yabancı dilim, sportif bir vücudum, nispeten geniş bir akademik/iş ve sosyal çevrem var ve şimdi hollandaya doktoraya taşınıyorum (en az 4 yıl TR'nin politik sıkıntılarından çok uzaklara). Sabancı üni'de endüstri mühendisliği lisans ve yüksek lisansını iyi derecelerle bitirdim ve master tezimi sunduktan sonra ne istediğim gibi bir iş buldum, ne de bulmak istedim açıkçası özel sektörün sömürüsünü, sıkıcılığını, TR'ye özgü iş bitiricilik yerine şekilci ve gösterişçi ofis politikalarını ve ülkenin durumunu da göz önüne alarak, çok hevessizdim. İstekli olsam çok rahat iyi paralara iş bulabilirdim bu birikimle. Burda 10 milyar da kazansam mutlu olamayacağımı iyice anlayınca gözü hep mutluluk bulduğum yurtdışına diktim ve sonunda doktora ile çıkıyorum (Burda sağlam uluslararası firmaya girip 2-3 sene sonra çıkardın diyecekler olabilir, o zor ve riskli iş). Baktım eylülde askerlik de gelecek, ki ben uluslararası profilde yetişmiş parlak ve düzgün çocuk olarak orda kafayı sıyıracağımı ve geri dönülmez yaralar alacağımı biliyorum, çok sorguluyorum çünkü. Kağıt üzerinde mutsuz olmak için bir sebep yok ama ben yine kendimi boş boş psikoanalizler yaparken buluyorum, yere bak tavana bak duvara bak hayatı sorgula falan hiç bir katma değeri olmayan, çözüm sunmayan düşünceler. Yapmam/olmam gereken tam olarak nedir, yukarda gerçekten birileri varsa benim için biçtiği plan nedir, ben hayatımı doktoraymış çapkınlık peşinde koşmakmış bunlarla çarçur mu ediyorum gibi düşüncelere dalıyorum ve son zamanlarda bu düşünceler günümün önemli bir parçasını alıyor. Kendimi ister istemez çevremdeki yaşıtlarımla, birlikte mezun olduğum insanların durumlarıyla karşılaştırıyorum. TR'de olup az para kazanıp politik sıkıntıları takmayıp mutlu olan da var (ki bunlar ya aile desteğine ya da günü kurtarmaya güvenen teslimiyetçi kesim), 6-7k para kazanan burda iyi kariyeri olan ve bana işi gücü bırakıp yurtdışına yerleşme kararı aldım, master ya da doktora başvuru tecrübeni aktarabilir misin, orda ne iş olsa yaparım diye ciddi iletişime geçen de var. Yurtdışındaki çevrem ise "Az kazanıyoruz ama mutluyuz ve huzurluyuz, geri dönmeyi düşünmüyoruz" durumunda, ve bu çevreden tek istisnaya rastlamadım. (Sosyal devlet yüzünden en az kazananı bile TR'de 4k lık maaşın verebileceği yaşam kalitesini yaşıyorlar, ve huzurlu ortamda) Bu da doktora için verdiğim kararın diğer kariyer/iş sorunları farketmeksizin ülke dışına çıkmakla yanlış bir yönde olamayacak olduğuna işaret ediyor. Politik huzursuzluk ve ülkenin yarınını görememesi, bireysel aşk/iş/para kovalamalarımızın çok üzerinde bir kaygı yaratıyor çünkü istesek de istemesek de bu toplumun içinde var oluyoruz, cahil adamın sorunu benim de sorunum oluyor bundan kaçış yok. Ülkeyi özleyen arada gelip 5 gün kalıp arkadaş aile hasreti görüp kalan her şeye söverek dönüyor zaten.

Yorumlarımızı paylaşalım, pati community feeling e ihtiyacım var. Aklımdakileri buraya bir günlüğe yazarcasına yazıvermiş oldum sıkıntıyı tanımlayabilmek açısından. Eminim kafasında bu tarz sorunları tartan, ya da daha önce tartıp bu evreden bir şekilde çıkmışlar vardır aramızda.

Kardeş yaşa geç, hepimiz ölcez nasılsa seviyesinde yorumlardan kaçınırsak sevinirim. Günü kurtarmakla yetinecek ve bununla mutlu olacak bir insandan daha fazlasıyım çünkü. Bazen hiç bu kadar eğitim ve hayat görüşü edinmeyip, ilkokul diplomasıyla manavda çalışıp kafam rahat huzurlu ve mutlu olsaydım diye özenmiyor değilim.
/elma

Tanım:
http://en.wikipedia.org/wiki/Quarter-life_crisis

Okumak isteyenler için ekstra kaynaklar:
https://www.themuse.com/advice/powering-through-your-quarterlife-crisis
http://www.huffingtonpost.co.uk/madeleine-dodd/mid-twenties-crisis_b_4265350.html
http://personaltao.com/teachings/midlife-crisis/quarter_life_crisis/
http://thoughtcatalog.com/iris-milanova/2014/01/10-signs-youve-hit-your-first-life-crisis-at-the-age-of-27/
http://www.theguardian.com/society/2011/may/05/quarterlife-crisis-young-insecure-depressed
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

masturb, bilgisayar oyunları, dizi ve filmler, bunlar keyif vermiyor ki, uyuşturucu ya da alkol misali, günün sonunda yüzleştiğin gerçek problemleri belirli bir süre unutturuyor.

bilgisayar oyunları beyin jimnastiği yaptırıyor, bir acun ılıcalı izlemekten iyidir. Filmler/kitaplar ise hayal dünyanla biraz oynuyor heyecan katıyor. Masturb ise kısa süreli içindeki hayvansal açlığı bastırıyor. Yine de yarınını daha iyi bir yarın yapabilmen için çözüm vermiyor ki.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

aynı noktaya farklı sebeplerle geldiğimizi söyleyebilirim. Ben kendimi dağ taşa çimene vereceğim. Gezeceğim işte.
Sen de doktorana kadar sabredip gerçek yükün neymiş öğreneceksin belli ki. Bir git bakalım doktora için, ne hissedeceksin.
Bir yandan da Neuro-Linguistic Programming nedir araştırıyorum. Her ne kadar bu programın da sonu "depresyondan çıkmanın altın anahtarı" "mutlu olmanız için bilmeniz gereken 3 şey" tadında kitaplara çıktığını farketsem bile bir süre içinden bir şeyler kapmak için bakınmaya ve okumaya devam edicem sanırım.

Senin eğitim ve deneyimlerine yakın bir çok insan bir şekilde küçük şeylerle mutlu olmak zorunda bırakılıyor bence hayatta. Özellikle şuan da bahsettiğin yaş aralığında bulunan jenerasyon, jenerasyonumuz. Acaip depresif bir jenerasyonuz. Zira bunda bizim suçumuz yok, suçumuz içinden çık(a)mamak. Çıkmaya çalışmıyoruz ve o küçük şeylerle oyalanıyoruz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

abi sanirim bu durum düzenli bir sekilde o ani düsünmek yerine yarini(gelecegi) düsünmek ile alakali
hayatin boyu yarinini düsündün gördügüm kadariyla, ve seni tanidigim kadari ile de hep haftaya sonraki hafta seklinde planlar yapiyosun

abi o an aklina ne gelirse onu yap belli bir süre ne biliyim gitar cal,
resim yap, dans et, yeni insanlarla tanis ve onlarin hayati hakkinda bilgiler edin(bu benim düsünceme göre cok önemli)

ama konustugumuz gibi daha öncede bence hollandaya gidince bu durum cözülücek
yepyeni insanlarla yepyeni bir hayata baslicaksin ve bir sürü yeni deneyimler elde ediceksin bu dönemde

yukarda biri var mi benim bu hayatta daha büyük bir rolüm var mi durumuna gelirsek
bunu su sekilde degerlendir yukardaki falan yerine hayatin verdigi ipuclarini takip et pesinden git alpha muhabbeti konusmustuk bunuda
sen anlatmistin hatta bilgileri tazelemistik
yoksa ipucu falan kendin yarat abi kendi ipucunu
hic yapmadigin seyler yapmaya baslamak bunun icin en güzel örnek
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

kısaca derdimizi sikeyim ama yapacak bişi yok. ben hani normalde mutsuzluktan kafama sıkmam gereken dönemde daha rahattım. her şey güzel gidiyorken ve yaş 30'a gelmişken yaşanan mutsuzluk çok acayipmiş gerçekten yeni anladım. ben bunun temelinde evlilik olduğunu düşünüyorum nedense. istediğin kadar seviş et sosyal eğitimli ol o insanlardaki evlilik ciddiyeti bizi de etkiliyor. arkadaş çevremde nadir bekarlardanım artık. millet çocugunu ilkokula göndermeye başladı. bence evlensek geçer dsfjskl.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Red said:

kısaca derdimizi sikeyim ama yapacak bişi yok. ben hani normalde mutsuzluktan kafama sıkmam gereken dönemde daha rahattım. her şey güzel gidiyorken ve yaş 30'a gelmişken yaşanan mutsuzluk çok acayipmiş gerçekten yeni anladım. ben bunun temelinde evlilik olduğunu düşünüyorum nedense. istediğin kadar seviş et sosyal eğitimli ol o insanlardaki evlilik ciddiyeti bizi de etkiliyor. arkadaş çevremde nadir bekarlardanım artık. millet çocugunu ilkokula göndermeye başladı. bence evlensek geçer dsfjskl.
Benimde durum aynen şu şekilde. Arkadaşlarım Facebookta çocuklarının resimlerini paylaşıyor bende ister istemez kendi kendimi sorguluyorum "ulan birşeyleri yanlış mı yapıyorum" diye.

Dert, sıkıntı her yaşta var. Bunu ömrünün çeyreğine yada yarısına indirgemek anlamsız. 20'lerinde önce okul sonra iş olacak dertler. Okul bitecek mi, zamanında bitirebilecek miyim. Sonra iş sıkıntısı. Kendim için doğru olan işte mi çalışıyorum, yükselebilecek miyim, hayatım boyunca aynı maaşı mı alacağım. Yaş 35 olunca kariyer stresi işten atılma olasılığı stresiyle yer değiştirecek. Sonra evlenmeye karar verirsen onun ayrı stresi. Çocuk yapmaya karar verirsen onun ayrı stresi. Ölene kadar böyle. Bunu kabullenip bir an önce bununla mücadeleye başlamak ve hissedilen stresi tahammül edilebilir seviyeye getirmek zorundasın. Kendi çabanla yada profesyonel yardımla, sen seç artık.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Suark said:

bu bizim jenerasyonda var genel olarak çünkü bize hayatın bir yarış oldugu ogretıldı. Ama değil.

bunu idrak edince geçio kriz


Y neslinde var dediğin gibi ama bunun sebebi tam olarak dediğin değil. Bizden önceki nesil isavaş sonrası hızlı ekonomik büyümeyi gören nesildi ve onların ana-babaları 2. Dünya Savaşını gördü. Yani çocuklarını(bizim ebeveynleri) kıtlık, savaş zamanına göre yetiştirdiler.
Oysa ki 60'lardan itibaren küresel ölçekte çok hızlı büyüme gerçekleşti. O yüzden bireyler, hayatlarıyla ilgili beklentilerini kat be kat aşan maddi kazanımlar elde ettiler. Oysa ki şu an küresel eğilim ekonomik büyümede yavaşlık, beklenmedik bir gelişme (mesela bir teknolojik yenilik) olmadığı sürece bu ekonomik yavaşlık, hatta durağanlık öngörülebilir gelecekte devam edecek. O yüzden y nesli beklentilerinden daha azıyla yetinmek zorunda.

Kısaca X Nesli umduğundan çoğunu buldu, Y Nesli umduğundan azıyla yetinmek zorunda.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

öhmm.

olay gayet basit aslında. yalnız insanlar değişkenleri anlamıyorlar. hemen değişkenlerimize bakalım.

- kişinin düşünce yapısı ile değişen tercihleri.
- kişinin iletiştiği çevrenin algısı
- yaşam süresince imkanlar

şimdi bu hırto kişi veled iken barbisinin saçını çekiyor halının üstüne işiyor burda temel bir sorun yok. işesin. yalnız bilinç açılmaya başlayınca işte ortamı olan lego falan yardırıyor olmayan top peşine düşüyor. mesela iki tane aynı düşünce şekline sahip veled düşünün. birinin evinde ansiklopedisi olsun legosu olsun, diğerinin olmasın. noldu? aynı olmadılar di mi.

hah işte tam bu noktada kişi bilinçleri kendilerini geliştirmeye başlıyor. tercihler yapıyor. aslında sakız gibi uzatasım yazasım var ama kısa keseyim. farklı olarak gelişebilen çocuklar bir şekilde imkanı olan ve bu imkanı kullanabilen çocuklar.

bu imkanı kullanan ve değişen tercihleri ile kendini farklılaştıran velet ergenliği geçince ne oluyor? 8bit gibi kalıyor saçın içinde. işte burda toplum algısı önemli.

ergenliği geçen veledimiz bakıyor ki çevresindekiler kendisi gibi değil. çemberi açıyor okula gidiyor falan. o da ne? hâlâ kendisi gibi insan yok. bunu matrix'ten çıkma gibi düşünebilirsiniz, toplumun matrix'inden çıkıyor ama insan.

hani beyaz yakalı bir bey vardı sigara şarap yapıp tadacağımı tattım ben öleyim diyordu. ha işte bu beyi toplum matrix'inden atmış ama başka bi yere de göndermemiş. kültürel olarak yaşamı idrak edememiş.

heh gedik mi kültürel idrak'a. abi en acayip yer burası.
şimdi ergendin> bir şekilde söz söyleyecek bağımsız konuma geldin.
ama ne söyleceksin? niye söyleceksin? kime söyleyeceksin?

işte bu düşünce yapısı ve terich olarak sen buluyorsun. düşünce yapına göre kendi "kültürel toplum matrix"ini yaratıyorsun. ki bunu yaratmak öküz gibi zor. çünkü yaşadığın yer, iletiştiğin insanlar sürekli senin yarattığın kültürel matrix'e girip çıkıyorlar.

kimisi bunu yerden bağımsız yapabiliyor. en kötüsü yaptığını zannediyor. kendinden taviz veriyor.
kimisi yapamıyor.

elma'nın dayı ben gidiyorum mutlu olamayacaktım kısmı şundan doğru. gittiği yerde yine bu kendi söyleyeceği sözleri, yarattığı değerleri anlamlaştırdığı bir matrix yaratacak. ama bu oluşuma girip çıkarken rahatsız edecek insan sayısı daha düşük.

demem o ki iş sizde bitiyor. dünya henüz bu algı düzeyine ulaşamadı. en zekî benim. dünya bana yetişseydi ülkeleri siktiredip algı seviyesi üzerine kolonileşecektik. ama yooo. aile. toplum. ülke. bayrak falan çok önemli.

yere bayrak atanın kafasına yulaf sokarım.
teşekkürler.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

elma said:

26 yaşındayım, belli alanlarda hayattan mutsuzum ve bu genel mutsuzluğuma yansıyor. Nedir ne değildir tanımı ve çözümü nedir diye araştırırken baktım literatürde zaten bunun adını koymuşlar ve semptompların çoğunu sonuna kadar yaşıyorum. Ne yediğim yemekten keyif alabiliyorum, ne yaptığım spordan, ne de sosyalleşmeden.

Dışardan bakıldığı zaman imrenilecek bir CVm, güzel diplomalarım, yurt içi ve yurtdışı staj tecrübelerim, 2 yabancı dilim, sportif bir vücudum, nispeten geniş bir akademik/iş ve sosyal çevrem var. Sabancı üni'de endüstri mühendisliği lisans ve yüksek lisansını iyi derecelerle bitirdim

sonra ne istediğim gibi bir iş buldum, ne de bulmak istedim açıkçası özel sektörün sömürüsünü, sıkıcılığını, TR'ye özgü iş bitiricilik yerine şekilci ve gösterişçi ofis politikalarını ve ülkenin durumunu da göz önüne alarak, çok hevessizdim. İstekli olsam çok rahat iyi paralara iş bulabilirdim bu birikimle. Burda 10 milyar da kazansam mutlu olamayacağımı iyice anlayınca gözü hep mutluluk bulduğum yurtdışına diktim ve sonunda doktora ile çıkıyorum


bu tip durumlarda dikkat etmek lazım, tanımlar overuse edilebiliyor. her annenin "benim çocukta ADHD var" diyerek dolaşması gibi.
"abi ben 25 yaşımdayım, google CEO'su olamadım, of çok pis quarter-life crisis çekiyorum" diyecek kişiler de var, ama bu gerçekten quarter-life crisis mi yoksa başka sıkıntılar mı çekiyorsun...

ekşisözlük'te 25-30 yaş krizi/bunalımı şeklinde tanımlanan bir mevzu var ve senin dediğin quarter-life crisis mevzusunu içeriyor.
ama bu bahsettiğim entry'ler "çalıştığım işyeri dünya çapında değil, yeterince hızlı koşamıyorum, kaslarım halen Arnold gibi olmadı, aldığım maaş zengin olmama yetmiyor, üçüncü masterımı daha yapamadım" gibi performans ve kariyer kaygılı değiller.

bahsettiğim 25-30 yaş krizini yaşayanlar, çevresindeki normal insanların yaptığı şeyleri gerçekleştirememiş olmaktan yaşadıkları boşluk ve baskı hissi oluyor.
adam iş arıyor iş bulamıyor, "bu 8 milyar maaş veriyor, bu yeterince büyük firma değil" gibi şeyler demiyorum, direk hiç iş bulamıyor.
senin yaşıtların evlenip çocuk doğuruyorken, sen daha sevgili edinememiş, bir kıza kalbini açamamış oluyorsun.
eski arkadaşların seni unutmuş ve sallamıyor oluyor, yeni arkadaş edinmekte zorlanıyorsun. sosyal hayatın diye bir şey yok zaten.
belirli stabil, oturmuş ve huzurlu hayatın olsun istiyorsun, kaliteli şeyler yiyip kaliteli şeyler giymek istiyorsun, ama buna harcayacak paran yok, öğrenci hayatı gibi devam ediyorsun (master, doktora, ya da işsizlik).
ebeveynlerin veya akrabaların sürekli "ne zaman iş bulacaksın, neden evlenmedin" gibi şeyler diyor, ama senin yapmak istediğin şeyler farklı oluyor.
lise ve üniversite sırasındaki çocukluğunu sürdürmek istiyorsun, bu yüzden kendini yetişkin hayatına hazır hissedemiyorsun.

senin dediğin quarter-life crisis bunları kapsıyor mu emin değilim ama 25-30 yaş aralığı krizleri yaşadığını söyleyenler bu tip şeylerden muzdarip oluyor.
yani bir şekilde hayata tutunamamamış, bir baltaya sap olamamış tipler.

sana baktığımda bu 25-30 yaş krizinin içinde olanların kıskanacağı şeyleri gerçekleştirmiş olduğunu görüyorum. kendini gayet iyi övmüşsün zaten.

buna karşın hayatından şikayet ediyorsun ve bunu quarter-life crisis'e bağlıyorsun.

bence sen bir kriz/bunalım'dan ziyade türkiye'deki şartlardan memnun değilsin.

tabii burda iki şey önemli.
kafanda kariyer ve performans mı var yoksa huzur mu arıyorsun.

isveç'te gördüğüm bir şey vardı. diyelim ki türkiye'de 2bin dolar maaşlı bir işe girdin. bu maaşla yaşayacağın hayat çok da konforlu olmuyor.
ancak isveç'te aynı paraya kuracağın ortalama yaşantıda çok daha konforlu hissediyorsun.
tüketim devlet güvencesi yok mesela, tüketim amerika'dan gelmekte ve üstüne hayvan yükü vergilendirme yapılmakta. kapitalist şirketlere bağlısın ama bürokratik kariyer var. bunun gibi ıvır zıvırlar, bu ülkede rahat etmeni engelliyor.
belgrad (sırbistan) gibi yerlerde ekonomi olmasa da yaşam kalitesinin çok daha yüksek olmasını gördükçe, ülkenden daha çok soğuyorsun.
böyle bir durumda avrupa'ya gitmek mantıklı.

ancak kariyer kaygın varsa, işyerinde hızlı yükselmek istiyorsan, o zaman kapitalist dinamiği verecek ülkelere gitmek gerekiyor.
bu ülkelerde iş güvencesi çok iyi olmuyor, huzur ve stabiliteyi bulman, avrupa'daki ülkeler kadar rahat olmaz elbette. ama daha hızlı yükselmeni, elindeki yetenekleri daha iyi kullanmanı, daha yoğun tempoyla çalışmanı, ve karşılığında daha yüksek maaş almanı imkan tanıyorlar.

uykulu yazdım biraz, biraz da tahmin ettiğimden uzun oldu.
sallapati şeyler yazmışım gibi geldiyse kusura bakma.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...