Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

ilk ağızdan 1. dünya savaşı ve kurtuluş savaşı


Sufi

Öne çıkan mesajlar

geçen gün başlığın birinde dedelerimin bu ülkeyi kurtardığı, benimse ihanet içinde olduğum vs vs gibi anlamlara gelen daha önceki sayısız mesajın bir benzeri mesaj üzerine ölümünden hemen önce 1982-83 cıvarı kayıt ettiğimiz, benim de kayıt esnasında orada bulunduğum savaş gazisi büyük dedemin (babaannemin babası) kaydını yaynlamaya karar verdim. çünkü bu şekilde 1. ağızdan anlatımlar elimizde pek fazla yok. sadece aile hatırası olarak kalması ziyan olur. neticede anlattıklar tarihi belge niteliğinde şeyler.

fotoğraf sanırım 1981'de çekildi. büyük ninem hacı emine külahlı buradaki fotoğraftan kısa süre sonra vefat etti. büyük dedem hacı ibrahim külahlı ise bu kayıttan kısa süre sonra 1983'te vefat etti.

konuşmasının metnini daha önce yazıya da dökmüştüm. hem ses kaydını hem de metni koyuyorum.

buradaki kaydın haricinde kısa bir savaş anıları, loot anıları gibi bi kayıt daha var. onu da ileride koyarım. metin haline getirmemiştim. biraz uğraşmam lazım.





Çocuklar,

Ben hatıramı sizlere, torunlarıma banda vermekle kendimde bir bahtiyarlık duyuyorum ve size ilelebet bir hatıra olsun.

Ben 1314 (1896) yılında doğmuşum. Çocukluk hayatım çok zifir derbeder bir halde geçti. Babam mahalle imamıydı, mektep okuturdu. Beni de kuran okuttu ve hafızlığımı ikmal ettirdi. Allah ona gani gani rahmet eylesin. Annemi 8 yaşında kaybettim. Öksüz olarak 3 kardeş kaldık. En ufağımız Ayşe isminde bir kız kardeşim vardı. Annemden 2 sene sonra o da vefat etti. Netice, babam beni hemen hemen insafsızca döverdi. O kadar ki yürüyemeyecek derecede falakaya yıkar sopa atardı. Bunun için ben de derslerime çalışmadığım gün mektepte hocanın oturmasına ait olan bölmede bulunan sopa dayaklarını hafif hafif kırar yerine kordum ki bana vurduğu zaman bir vurdu mu kırılır 3-4 deynek varsa 4 deynekle kurtulurdum.

Netice, bu mektepte okurken Sultan Hamit’i tahttan indirdiler, 1324’te (1906). Sultan Reşat’ı çıkardılar. İlan-ı Hürriyet ilan edildi. İptidai Mektepleri köylerde açıldı. Hemen hemen bir köyde 3-5 hoca varsa içinde okur yazar, el yazısını dışarıdan gelen bir mektubu okuyacak kudrette zor bulunurdu. Bunun için devlet İptidai Mektepleri açtı, İlan-ı Hürriyet ilan edildi.

Enver Paşa trenle istasyonumuza geldi. İstikbaline çıktık. İstikbalinde milletin çok derbeder olduğunu çok fakir olduğunu, dizden aşağı göynek giyemediğini kendisine büyüklerimiz arz ettiler. “Bundan sonra inşaallah sizlere inciklerinize kadar göynek giydireceğiz” diye Enver Paşa halka hitap etti.

Netice, 1330 (1912) yılına eriştik. 1330 yılı ağustosunda umumi seferberlik ilan oldu. Davullar çalındı. Eski deyim itibarıyla, çiftçi öğenderesiyle, çoban çomağıyla askeri göreve çağırdılar. 1332 (1914) yılında bizleri de şubeye asker ettirdiler. Şubeye gittik asker olduk. İngilizler Çanakkaleyi zorlattılar geçemediler. Türk Ordusu muzaffer oldu. İngilizler geri çekildiler.

Bizleri 1332 ağustosunda askere aldılar. Eskişehire kadar gittik. Eskişehir’den bizi Arabistana gönderdiler. Hozanata’da(?) kara trenden indik. Tüneller delik değildi. Bütün o dağları yaya yürümek suretiyle Katma(?) istasyonuna kadar karadan gittik. Netice, Katma istasyonunda bir parça hasta olanları trene bindirerek Halep’e gönderdiler. Bizler Halep’e kadar yaya gittik. Halep’ten trene bindirdiler. Balibek (?) diye Arabistan’ın bir kazasına indirdiler... Şam ile Halep’in arasında, 12. depo alayı.

Depo alayına biz acemi olarak mal olduk. Orada 10-15 gün talim gördükten sonra bizleri cepheye sevk ettiler. Balibek’ten hareket ettik. Trene bindirdiler. Şam’a, Şam’dan Kudüs’e, Kudüsten indik, Beytülhan(?) diye Kudüs’e 1 saat mesafede bir köy var. O köyde Kudretliceber(?) bataryasına bizleri verdiler. Bataryada eğitim gördük 2 ay kadar - 3 ay kadar. Bu esnada Kudus-ü Şerif bize 1 saat mesafedeydi, olduğumuz yere. Arasıra izinli gider gezerdik. Halilürrahman ha keza. Fakat bu esnada kanala, kanal boğazını almak için Mısır’a hareket etti ordumuz. Netice ingilizler orada karşıladılar ve bizim askerlerimiz Gazze’de ric’ate mecbur olmuşlar. Bizi oradan aldılar takviye kuvveti olarak Gazze mıntıkasına gönderdiler. Gazze mıntıkasına gittik. Düşmanı orada duraklattılar. Çok kayıp, şehit verdik.

Ben o askerliğimde yani seferberlikteki askerliğimde 27. topçu alayındaydım. Kudretliceber bataryasında. Çok kıymetli bir bataryaydı. Avusturya mamulu, 7.5 cm’lik. Müstakil nişanatlı. Gazze’de 9 ay Şevket siperlerinde kaldık. 9 aydan sonra düşman taarruz etti. Düşmanın taarruzunu önleyemedik, çekilmeye mecbur olduk. Çekilme esnasında bir mermi bataryamızın içine düştü. Bizim toptan 2 arkadaş şehit, ben de yara aldım. Yarayı aldıktan sonra beni yüzbaşı sargı mahalline gönderdi. Sargı mahallinde beni sardılar sarmaladılar yaramı, Remre(?) kasabasına. Remre kasabasına geldik oradan trene bindirdiler Şam’a hastaneye geldik.

Şam merkez hastanesinde 1 ay tedavi olduktan sonra domra(?) istasyonu diye bir istasyon var Şam’dan bu tarafta, oraya, havası güzel bir yer, nekahatthaneye gönderdiler. Orada da 1 ay bize nekahathanede baktılar.

Netice, bir kısmımızı tedbil-i hava, bir kısmımızı da taburcu, beni de taburcular meyanında gerisin geri kıtama sevkettiler. Fakat ben kıtamı bulamadım. 7.5’luk sahra bataryası, 1. fırka topçu taburu, 4. bölük... ikmal efradı olarak sevkiyattan oraya verdiler. Orada da bir vakit eğitim gördükten sonra biz buralarda gezerken düşman da aşağı yuları hemen hemen Kudüs’ü almış, Elberiye (?) Filistin cephesi diye bir cephe kurulmuş. Bizim askerlerimizle önüne bir hat çekmişler. Orada düşmanı eğlemişler. Biz de yine gittik Filistin cephesine, 6 ay da Filistin cephesinde kaldık.

6 aydan sonra asker arasında bir propoganda başladı. Sultan Reşat Padişah ölmüş yerine Vahdettin çıkmış. Vahdettin muharebe istemiyormuş. “Ben milletsiz toprağı ne yapacağım, münferiden mütareke sulh olacağım” diye İngilizlerle gizli anlaşma yapmış. Müttefiklerimize haber vermeden. Netice, kolordulara kapalı zarfın geldiğini, önümüzde kurban bayramı yakındı, bayramda zarfların açılacağını, taraflar sulh olacağını diye bir şayia asker arasında yayılarak bir gevşeme hasıl oldu. Netice, bu mütarekeye nasıl anlaştılarsa, metnini bilmiyoruz, bu anlaşmaya İngilizler riayet etmeyerek derhal denizden ve karadan taarruz etmek suretiyle arkamızı çevirdiler, Şam-ı Şerifi aldılar. Biz hiç oradan müdafaa etmeden geri çekildik. Topları bıraktık, hayvanatla beraber ric’at ettik. Şeria nehrine vardık dayandık.

Nehri, öbür tarafa geçemedik, geçit yollarını düşman tutmuş. Bazı noktaları da bedeviler kesmiş. Orada muhasarada kaldık. 4 gün. Ufak bir dağlık mıntıka. Ovada koca Şeria nehri, büyük su. Düşman tayyareleri filo halinde üstümüzden hiç eksik olmamak şartıyla bomba, makinalı tüfek, mütemadiyen bizi hırpalıyordu. Neticede İsmet Paşa hazretleri, 3. kolordu kumandayıydı, miralay... sağır İsmet deyiverirlerdi. Bir cem borusu çalındı. Kayalıkların altında herkes kendine bir yuva siper hazırladı. Oradan bazı arkadaşlar “o cem borusu ne?” diye gittiler toplantıya. Netice, geldiler, sorduk. İsmet bey gelmiş, “burada karı gibi yatmaya mana yok. Sol cenahta geçit buldum. Akşam üstü geleceğim. Beni takip edeceksiniz. Sizin hepinizi burnunuz kanamadan bu muhasaradan kurtaracağım” cevabını vermiş ve bırakmış gitmiş.

Netice akşamüstü yine aynen cem borusu çalındı. Geldiğini söylediler ve arkasına düştük. Dağdan koptuk, ovaya düştük. Şeria nehri boyu sol cenaha doğru gittik. 2 saat - 3 saat neticede başımızdaki kumandanlar biraz istirahat edelim diye oturdular bir kenara. Biz de onların yanına oturduk. Güya “bizler ne de olsa bir askeriz, onlar kumandan daha akıllı” diye onlardan ayrılmak istemedik. Kendi kendilerine konuşurlarken, biz tabi konuşmayı izliyoruz, “dağ kıymığını bıraktık ovaya çıktık, altında atı var eşeği var, koydu gitti Kolordu kumandanı İsmet Bey, nereye gittiği belirsiz... Sabahleyin bizi burada tayyare yakalarsa bu ovada, hepimizin leşini buraya serer. En iyisi yine gerisin geri o dağa gidelim kendimizi orada siper edelim bakalım allah ne gösterir” dediler geri döndüler. Biz şaşkın da onlarla birşey bilir diye geri döndük. Halbuki benim yanımda buradan Karadelânlı da (köyünden arkadaşı) beraberdik. O gidenleri izledi, biz kumandanlarla, yani kumandan dediysem bizim zabitlerimizle geri döndük yine saklandığımız dağa gerisin geri sabah namazı vardık. Karadelânlı dediğim Mehmet Ali Ağa, o giden İsmet Paşanın arkasından gittiler. Netice onların hepsini geçitten geçiriyor halep’e çıkarıyor. Hiç birisi esir olmadan. Biz orada 2 gün daha kaldık. Neticede hepimiz esir olduk. İngilizlere esir olduk.

Bizi oradan 2 Hindu, 2 de İngiliz askeri süvari olarak elleri kılıçlı geldiler, topladılar. Eğer tahminimde yanılmazsam aşağı yukarı 30-40 bin kişi vardık. Sığır gibi topladılar aldılar gittiler Fizan şehrine -Filistin cephesinde-. Fizan şehrine gittik oraya tel örgüsü çekmiş, bir tarafı nehir bir tarafı tel. Bizi oraya kapattılar. Sabahtan kaldırdılar peksimet verdiler, konserve kutusu verdiler. Bizi oradan yola koyuldular, yaya, ha bakalım Şam’a kadar gerisin geriye esir olarak Şam’a gittik. Şam’dan bizi trene bindirdi esir olarak doğru Kantara’ya getirdi. Kanal kıyısında Kantara, Arapların. Kantara’da 1 hafta kaldık. 1 haftadan sonra tekrar bizi trene bindirdi. Tellikebir diye bir mıntıkaya götürdü. Tellikebir, yani büyük üsera karargahı. 12 tel, 1 hastane teli (tel’den kastı sanırım telsiz? Ya da telle çevrilmiş alan?) ki aşağı yukarı oranın mevcudu, üsera mevcudu 36 bin kişiydi. Tel örgüsüne koydu, çadırlar kurulmuş, hazır... girdik içine, bize 2 sene mükemmel bakıverdi.

1336 (1918) senesi bizi o Tellikebir’den bindirdi trene, İskenderiye’ye getirdi. Yani Mısır’ın deniz istasyonuna. Oradan bizi bir deniz vapuruna bindirdi. 4 gece 4 gündüzde İstanbul’a çıktık. Bizi getirdiler İstanbul’a, İstanbul’dan Haydarpaşa’ya çıkardılar. Selimiye kışlasına geldik esarette kurtulduk. Selimiye kışlasında 4-5 gün kaldıktan sonra tekrar bizim kara treniyle 1336 martında Sarayönü istasyonuna indik. Bıraktılar. Bila- müddet mezun diye elimize bir vesika verdiler oradan.

Burada geldik işte... koyup gittiklerimizden hiç kimseleri bulamadık. Amcam vefat etmiş, askerde, Çanakkale’de şehit olmuş. Amcamın ailesini babam almış. 2. bir Konya’lı ailesi vardı ki onu da terketmiş.

Netice geldik burada aşağı yukarı 1.5 - 2 ay kaldıktan sonra tekrar Kuva-i Milliye’ye iltihak ettik. Asker olarak istediler şubeden. 1336 temmuz ayında askerlik şubesi Ilgın idi. Ilgın bizi aldı sevk etti. Eskişehir’e geldik. Eskişehir’de sınıf olarak topçular çıksın dediler. Bir yüzbaşı geldi sevkiyata. Topçu olmam hasebiyle ben çıktım. Ve bu meyanda bizim buradan 2 - 3 arkadaş daha benimle beraber o bölüğe ayrıldılar. Daha evvel Eskişehir İngiliz işgalinde olduğu için istasyona bir pavyon yapılmış, çinkodan. Bizi oraya koğuş olarak götürdü yüzbaşı, koydu. Toplar tamirhanede dedi. Topları hiç görmedik.

Orada 10 - 15 gün vakit geçirdikten sonra topları almaya gittik, kadırga’ya. Tamirhaneye vardık. Topların kamalarını düşmanlar almışmış, yeniden kama yapmışlar. Topları oradan aldık fakat toplar çok güzel... 10.5 cm’lik, 22 çapında, o kadar güzel grup(?) fabrikasının imali. Deneme endahdına (endahd: ateş, atış) götürdük topları. Muttalip köyü cıvarında bir mıntıkayı muhafaza altına aldılar. Orada bir deneme endahdı yaptık ki üst üste 4-5 mermi attık, kamalar işlemedi. Gerisin geri getirdik topları kadırgaya koyduk. O kamaları çıkardılar yeniden kama döktüler.

Toplara öküzler koşuluyordu. At yoktu. 15 - 20 gün daha bekledi. Neticede 2. defa olarak kamalarımızı yeniden döktüler. Aynı yere tekrar deneme endahdına gittik. Ve kamalar çok mükemmel bir şekilde işledi. Bu işlemeyle muharebeye girebileceğimizi kama zabitleri, kamacılar rapor verdiler. Netice 24. fırka emrine bizi verdiler, müstakil olarak. Oradan Bozüyük’e gittik. Bozüyük’te 2 gün kaldık. Bozüyük’ten hareket ettik Pazarcık’a. Pazarcık’ta 2 gün kaldık. Netice 11. fırka emrine verdiler. 11. fırka kumandanı vardı Ayıcı Arif Bey. Onun emrine verdiler.

Bizim kıta’tımız 10.5’luk sahra ...(?) bataryası, müstakildik. Taarruza gidilecekmiş. Bildiğimiz yok. Harekat var dediler. Pazarcık’ın kenarında bir köyde oturuyorduk. Oradan Pazarcık’a geldik. Orada harekata hazır olduğumuzu malumat verdi yüzbaşımız fırkaya.

Netice, fırka önde biz de arkada tâbi gittik. Oradan pazarcıktan hareket ettik... Bursa yönüne. Gümüşdere’ye vardık. Gümüşdere’den Kurşunlu köyüne. Kurşunlu köyünden geçtik İnegöl’e. İnegöl kasabasına vardık. İnegöl kasabasında Keşiş dağına cephe aldık. Keşiş dağında bir dağın içine mevziye girdik. İleride piyadeler müsademeye başladılar. Biz de 5 - 10 attık. Fakat sallaparti attığımız mermiler de -Allah denk getirecek- tam düşman karargahına isabet ediyor. Düşmanda bir panik başlıyor ve bununla beraber bu panik çok uzun sürmüyor. Bizim askerler biraz... piyade askerleri orada düşman karargahında yağmaya koyuluyorlar. Orada yağma yapalım derken düşman kendisini yeniliyor. Bir mukabil taarruz... oradan gerisin geri yine bizi ric’ate mecbur ettiriyor. Ve ric’ate mecbur olarak oradan gerisin geri döndük yine Pazarcık’a kadar geldik. Fakat uzun uzadıya bir zayiat vermedik. Eskişehir’e kadar geldik. Eskişehir’de 15-20 gün - 1 ay kaldıktan sonra bir gece emir verdiler harekat var diye. Hemen topları aldık istasyona trene bindirdik. Alahayıt(?) istasyonuna toplarımızı indirdik.

Kütahya istikametine karadan hareket ettik. Anladık ki Asi Ethem, Çerkez Ethem yani, Kuva-i Milliye’ye karşı isyan etmiş, ona ....(?) memur edilmiş. Asi Ethem’in çeteleri hiç mukavemet göstermeden dağdan baştan kaçmak suretiyle Uşak’ta Yunan ordusuna, Asi Ethem ve avanesi ilhak ettiler. Vatanımızdan bir düşman daha eksik oldu, iç düşman.

Bundan sonra yeniden ne kadar çete varsa hepsini nizamiyeye ilga ettiler. Hepsi asker oldu. Çete namıyla hiçbir tane kalmadı. Bunun üzerine düşman kendisini yeniledi, İnönü... I. İnönü savaşına İnegöl’den başladık.

İnegöl’den başladı, gel bakalım gel, netice İnönü dağlarına kadar. İnönü dağlarında Mustafa Kemal’in maiyet askerleri imdat olarak geldiler. Bir kısım yeni dehal müsella asker takviye geldi. Orada İnönü dağlarında müdafada bulunduk. Netice düşman orada çok zaiyat vermek suretiyle kaçmaya mecbur oldu. Arkasına takibe düştük. Neticede geldiği yere kadar kovaladık.

Bundan sonra tekrar düşman bir daha yeniledi. II. İnönü savaşı, ki yine aynı yere kadar geldi. Bizim toplarımız o zaman dağda cephedeydi, Cesarettepe’de. Yine aynı yerde mukavemet gösterildi. Düşmanlar yine geldiği yere hurdahaş olarak kaçtılar. Muharebe meydanında çok zaiyat bıraktılar. Koca ormanlı dereler düşman leşiyle doldu. II. İnönü zaferi de bu suretle kazanıldı. Düşman kendisini yeniledikten sonra tekrar Çerkez Ethem’den cüret alarak taarruza başladı ve taarruzda muvaffak oldu. Kütahya cephesindeydik, Arapdede diye bir dağ var, o dağda. Fakat düşman Altınbaş ovasından arkamıza geçtiği için oradan müdafa etmeden biz de çekildik. Ki o çekilmemizle düşman aşağı yukarı Haymana’ya kadar geldi, Sakarya’ya.

Sakarya’da düşmana iyi bir savaş yapılmasını Erkan-ı Harbiye Umumiyesi kararlaştırmış. Orada hattı müdafa değil, Atatürk’ün emri üzerine sathı müdafa kurulması istenmiş ve kuruldu.

21 veyahut 22 gün mütemadiyen düşman sığır gibi hücum etti. Polatlı’yı almak için, Ankara’yı elde etmek için. Bütün taarruzları kırıldı, hemen hemen yok denecek hale geldi. 21 günden sonra bizim boşalttığımız cepheye düşman gelmedi. Tahkimata başladı olduğu yerde. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa bir plan hazırlamış. Müstakil bir kolordu teşekkül etmiş ve her kıtadan birer alay almak suretiyle bu müstakil kolorduyu Ppolatı’nın hemen şimalindeki muhacir köyünün orada çıplak dağa yaymış. Bizi de Haymana’dan almak suretiyle iki gecede biz de aynen muhacir köyü ki Basri köyü diyorlar, o köye hemen üstündeki çıplak dağa mevziye girdik. Fakat düşmanın serseri kurşunları bizim üstümüzden mütemadiyen geçiyordu, piyade kurşunları. Birgün bekledik orada. Ertesi gün şafakla piyade muharebesi başladı. Taarruz emri verilmiş, Sakarya muharebesi. Bize de emir geldi, bizler de hemen endahda başladık sabahleyin.

Topçu olmamız hasebiyle düşmana harekatını mesafeden biz tahmin ederdik. Yani düşman ilerlerse mesafeyi kısarız, düşman gerilerse mesafeyi uzatırız. Bu bakımdan 3200’den (metre) endahda başladık. Yarım saate varmadan 4000, 4500, 6000, 7000, 8000... öğleye kalmadı bizim topun mesafesinden düşman kaçtı. O kaçışla Afyon’a kadar geldi ve orada kaldı. Bizim köprücü bölüklerimiz -eğer düşman oradan kaçıp da Sakarya’daki köprüyü geçtikten sonra yıkıp bizim geçmemize engel oldu- eğer köprüyü o zaman yapıverselerdi -benim kara aklımla- ta o zaman bunlar akdenize dökülecekti. Benim kendi düşünceme göre...

Onun için fakat geçemedik, 2 gün 3 günde anca dubalarla şunla bunla köprü yaptılar, vesaiti anca geçirebildik. Ondan sonra da düşman kendini yeniledi ve Afyon’daki eski mevzilerinde kaldı. Tam orada gayrı 1 sene kalıverdi. Ondan sonra 2. son muharebe yani 30 ağustos hazırlıkları yapılmış. Emir verdiler geceleri hareket ettik gündüzleri yan geldik yattık, nerede sabah olduysa. Bizim toplarımız ağır olduğu için bizi daima geride ihtiyat hangi cepheye lüzum ederse oraya gitmemiz için Efesultan köyü diye bir köyde kaldık. 30 ağustos muharebesi başladı. Başlamasıyla derhal düşman siperlerini piyadelerimiz işgal etti. Sabahleyin Afyon’un alındığını duyduk. Neticede bize de emir verdiler arkasına düştük. Bir mermi atmadan İzmir’e kadar geldik.

(Düşman) Dumlupınar’da tutunur gibi oldu fakat Atatürk, Fevzi Çakmak, İsmet Paşa çok sıkı emir verdiler, çok çetin muharebeler oldu. Neticede düşmanın askerlerini ve hatta piskopos olan kumandanlarını esir aldılar. Hepsi esir oldu düşman diye karşımızda bişey kalmadı.

9 eylülde Akdeniz’e gavur döküldü. Atatürk endahda başlarken “ordular hedefiniz Akdeniz’dir” diye emir verdi. Allahın inayetiyle o emir de yerine vardı.

Fakat İngilizler bizim askerlerimizi Çanakkale mıntıkasına sokmadılar, “burası bi-taraf mıntıkasıdır, Halifeye aittir, size ait değildir” diye Ezine’ye doğru bizi sokmadılar. Neticede Mudanya mütaretekesi ilan oldu. Mudanya mütarekesinde Lozan konferansını kararlaştırdılar. O kararlaştırma gereğince Lozan konferansına İsmet Paşa hariciye vekili olarak gitti. Netice, buradan aldığı talimat üzerine 1. Lozan konferansında sulh olmadı. 2. Lozan konferansında sulhu de başardılar, geldiler. O günden bugüne kadar elhamdülillah sırt üstü yatıyoruz vatanımızda.

Memleketimiz düşmandan temizlendikten sonra iş dahili temizliğe geldi. Dahili temizlikte rahmetli Atatürk bir takım devrimler başardı. Yazı inkılabı yaptı. Tekkeleri yıktı. Şapka inkılabı yapıldı. Hilafet ilga oldu. Pay-i taht kaldırıldı. Cumhuriyet 29 ekimde ilan edildi, 41 pare top atmak suretiyle.

Ve o günden bu güne kadar da cumhuriyetin sayesinde yaşamaktayız.

1. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı Gazisi Hacı İbrahim Külahlı
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş




burada da 60lık kasetin kalan son 15 dk'sında daha askerlik anısı sayılabilecek anılarından anlatıyor. bu şekilde detay anısı sayısızdı, akşamları toplanırdık kimini gülerek kimini ağlayarak anlatırdı.

bu kaydı yaptığımız dönemler şimdiki gibi herşeyin değersiz ve bol olduğu zamanlar değildi. elde 1 tane 60lık kaset vardı, o da dükkandan alınmış boş kaset falan değil, eski bi pop kasetinin üstüne kayıt yapmaya karar vermişiz. 60 dk'ya ne sığdırabilirsek demişiz. zaten ilk bölümdeki 1. dünya savaşı ve kurtuluş savaşı kısımlarını çok özet bir biçimde anlatıyor 1 saate sığdırabilelim diye. şimdiki akıl ve imkanımız olsaydı gider kolilerle boş kaset alır, ne kadar anlatırsa o kadar kaydederdim.

buradaki anısı 1. dünya savaşında geçen bir "fılışka" anısı. yani bildiğimiz loot.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Çok güzel düşünmüşsünüz.

Dedem gazi falan değil, ama yine de anlattığı şeylerin kaydını tutmak istiyorum sıkça, göçmen ailelerinden de çok enteresan hikayeler çıkıyor ciddi ciddi ama bunu henüz yapmış değilim. Ara ara notlar alıyorum sadece.

Önceki nesillerden fikir ve tarih olarak da bir şeyler kalmalı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş




burada da 60lık kasetin kalan son 15 dk'sında daha askerlik anısı sayılabilecek anılarından anlatıyor. bu şekilde detay anısı sayısızdı, akşamları toplanırdık kimini gülerek kimini ağlayarak anlatırdı.

bu kaydı yaptığımız dönemler şimdiki gibi herşeyin değersiz ve bol olduğu zamanlar değildi. elde 1 tane 60lık kaset vardı, o da dükkandan alınmış boş kaset falan değil, eski bi pop kasetinin üstüne kayıt yapmaya karar vermişiz. 60 dk'ya ne sığdırabilirsek demişiz. zaten ilk bölümdeki 1. dünya savaşı ve kurtuluş savaşı kısımlarını çok özet bir biçimde anlatıyor 1 saate sığdırabilelim diye. şimdiki akıl ve imkanımız olsaydı gider kolilerle boş kaset alır, ne kadar anlatırsa o kadar kaydederdim.

buradaki anısı 1. dünya savaşında geçen bir "fılışka" anısı. yani bildiğimiz loot.


---
viktor paşa şuraya bi el atıp bu postun içini yukarıdaki reserved dediğim yere c/p yapar mısın sana zahmet?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sufi said:

geçen gün başlığın birinde dedelerimin bu ülkeyi kurtardığı, benimse ihanet içinde olduğum vs vs gibi anlamlara gelen daha önceki sayısız mesajın bir benzeri mesaj üzerine ...
[/i]


yanlış anlama olmasın, ben sana hain demedim ancak dedelerin(dedelerim)bu ülke uğruna hayatları pahasına savaşmışlarsa biz-torunların da onların miraslarına sahip çıkmamız gerekir düşüncesindeyim.

paylaşımın için sağol. çok duygulandım.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 yıl sonra ...
×
×
  • Yeni Oluştur...