Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Phoenix


Vasmussen

Öne çıkan mesajlar

Yerinde doğrulduğunda hafızası yerine gelmeye başladı. Omuzuna saplı ok, hala inanılmaz bir acı veriyordu. Etrafı saran sis görüşü engelliyordu ama yanık et kokusunu ve inleyen insan seslerini Froud net olarak algılayabiliyordu.

Ayağa kalkmaya çalıştı. Yanında yatan ölü askerin sırtına elini koyup yere saplanmış olan bir mızraktan destek alarak...

-"Yardım edin!" diye bir ses duydu ayağa kalktığı sırada.

Arkasından gelen ses titrek ve acılar içindeydi. Froud, kendisini zorlayarak arkasına döndü. Biraz önce üzerinde yattığı adam, kendisinden yardım dileniyordu. Suratının yarısı neredeyse yoktu.

-"Yardım et..." diye terkrar inledi yerdeki adam.

Froud, ne bir büyücü, ne de tanrıların saçma güçelerine inanan birisiydi. Bu adama yapacağı en büyük yardım onu orada öldürmesiydi.

Koskoca savaş alanında kendi adamlarından biri daha yerde ölü yatıyordu. Dayandığı mızrak, yerde yatan adamın sırtına saplıydı artık.

İyi bir komutandı Froud, birçok savaş görmüş, bir çok kez ölümle karşılaşmıştı. Kendi ülkesi için canını her zaman vermeye hazırdı. Ama ülkesinin kralı onun kadar onurlu ve kişilikli biri değildi.

Yerde yatan ordusuna bakarken, kaçan kralı hatırladı. Buna rağmen şehri korumakiçinm bu kadar can vermişlerdi. Belki de hiç savaşmayıp teslim olmalılardı ama köleliktense ölmeyi yeğlerdi.

Gücünü yavaş yavaş toparlamaya başlamış, hatta yerde duran kılıçlardan birisini eline almıştı. Yön kavramını kaybetmişti ama gün yeni doğuyordu. Birazdan çıkacak güneş ona yönünü söyleyecekti. Şehre dönüp, barbarların şehre neler yaptığına bakacaktı.

Froud, bunları düşünürken karşısında beliren karaltıyı farketmemişti. Karaltının düşmanca bir tavrı yoktu ama o da Froud'u görmemiş olabilirdi...


Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Cartag ın kafasında kalan son sahneler, savaş ile ilgiliydi. bBir elinde kılıcıyla savaşırken aklıylada tam sayıyı hesaplamaya çalışıyordu, 5 kişinin yoksa 6 kişinin mi canını almıştı, dün gece bunlar ona çok zor gelirken sanki su an birin öldürmek hiç de önemli değilmiş gibiydi. O sırada Kralı gördü düşman bir çeşit manevra yapmış ve Kralı sıkıştırmıştı, o onurunu korumak için savaşştı Kral yardım çığlıkları atıyordu şimdi kendi şaşalı atı Kralın üzerine devrilmişti, öte yandan kan pırtılarının kapattığı gözünden charge a kalkmış bir grup şovalye görüyordu, ona doğru geliyorlardı. Kral yada kendi canı...
Derin bir nefes aldı ve...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Froud, sislerden kendisine doğru gelen karaltıya karşı kılıcını sıkı sıkı kavradı. Her hangi bir harekette kendini savunacak bir şekilde yavaş yavaş geri adım attı. En son hatırladığı, üzerine çullanan bir grup askerdi. Ve o askerlerin açtığı yaralar Froud'u öldürmemiş fakat hareketlerini kısıtlayacak kadar acı verici izler bırakmıştı.

Sisin içinden yavaş adımlarla bir asker çıktı. Elindeki kılıcı sürüyordu. Üzerindeki zırhı hemen tanıdı Froud. Kendi askerlerinden biriydi. Yaşayan birisini daha görmüş olmak, onu inanılmaz mutlu etti. Fakat birden karşısındaki asker Froud'u görünce yere eğilip;

-"Kralım" diye bağırdı.

Froud, karşısında duran askerin bu ani hareketine ilk başta anlam veremedi. Kime sesleniyor diye etrafına bakmaya çalıştı.

Güneş, sisi dağıtırken, Froud'unda hafızası yerine geliyordu. Yerde selam duran askere döndü ve gülümsedi.

-"Kalk, asker..." dedi sırıtarak, ama içinde bir şeylerin acıdığını saklayamadı. "Ben Komutan Froud, kralımız kaçtı... Hem de en tırsak hırsızdan bile önce... Ama onun kıyafetleriyle savaşmalıydım. Çünkü şehri ancak o zaman kurtarabilirim diye düşündüm."

Asker hayretler içinde Froud'a bakıyordu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Froud, kendisine şaşkınlıkla bakan ve cevap vermeyen askerin yanına doğru yürüdü. Üzerinde bulunan zırh krala aitti. Kral kaçtıktan sonra, askerlerin ve halkın moralini yüksek tutabilmek için, onun zırhını ve pelerinini takmıştı. Onun atıyla savaşmış ve onun kişiliğini yüceltmişti.

Önünde eğilmiş olan askerin yanına gelip eğilmeye çalıştı. Her tarafını kaplayan acı ve ağrılar bu hareketi yapmasını enegelliyordu. "Belki de kanayan yaralarım değil benim canımı böyle yakan, bunca ölü askerimin yanında hala benim sağ kalmam" diye düşündü.

Her ne kadar kendisini acılar içinde bıraksada, Froud eğilip askerin gözlerinin içine baktı. Askerin kendisine bu iğrenç savaş alanında saygı göstermeye çalışmasını istemiyordu. İkiside yaşıyordu, önemli olan şu anda buydu...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Handaki insanların hikayeyi sabırsızlıkla dinlerdiklerini bildiği halde, yaşlı ozan içkisinden ikinci bir yudum daha aldı ve devam etti:

Acılar içindeki Froud, elini askerin omzuna koydu. Sıkıca kavradı ve kendisiyle beraber hafifçe ayağa kaldırdı. Asker, komutanının zorlayıcı hareketine uyum gösterdi ve ayağa kalktı. Elindeki kılıç yere düşmüştü.

Her ikiside umutsuzca birbirlerine baktı. Güneş yüzünü göstermeye başlamış, sis iyice dağılmıştı. Etrafta bulunan cesetler, kaybedilmiş bir savaşın kırmızıyla boyanmış bir tablosuydu. Froud, etrafına baktıktan sonra güneşin doğduğu yönün tersine doğru yürümeye başladı.

Asker, hiçbirşey söylemeden komuatanını takip etti. İkiside yürürken cesetlere basmamaa çalışıyorlardı. Etrafta inleyen insanların sesleri ve ikisinin çaresizliği tüm savaş alanındaki tek duyguydu.

Sisler dağıldığında Froud'un ilk gördüğü şey, kazığa saplanmış bir kadın cesedi oldu. Omuzundaki okun acısına ve üzerindeki tüm yorgunluğa rağmen koşarak kadına gitti. Zavallı bir köylüden başkası değildi.

Gözündeki yaşlar sinirinden boşaldı. Şehre doğru bakmaya korkuyordu, bu korkusuz ve mert komutan! Orada göreceklerine dayanamaacağını düşünüyordu. Gözlerini kapattı. Yüzünü şehre doğru döndü. Ve gözlerini açtı. O an savaş alanındaki tüm kılıçların aynı anda kendisine saplanmasını istedi.

Froud, biraz önce beyaz sislerin içinde askerlerine bakarken, şehrin içine girdiğinde kendini yanan evlerin siyah dumanları içinde etrafta canlı ararken buldu.

Tek bir canlı sesi yoktu, arkasından gelen askerin ayak ve soluk sesleri dışında...



Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Tam o anda handa içeriye karanlık bir silüet girdi. Eskimiş kahverengi cüppesi, kırlaşmış saçları ve ciddi yüzüyle tam bir bilge görünümündeydi. Masalara hafifçe göz gezdirdikten sonra Vasmussen e döndü

"Olaya tek taraflı bakıyorsun eski dostum, bir de barbarların bunu nasıl gördüğüne bak..."

Ve yaşlı sesiyle konuşmaya başladı...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"Elinde kılıcla, kamayla, bıcakla karsındakini desmenin, bunun egitimini almanın, aldıgı egitimi, bilgiyi, beceriyi korkak, zalim, aptal bir kral icin kullanmanın nasıl bir mantıgı olabilir" diye seslendi kısık bir ses, hanın atese en uzak, en karanlık kosesınden.

Kimi insanın caresi yoktur onlar savas meydanlarında ellerinde kılıcla dogar. Kılıc balıkları gibi , parlak zırhları yoktur hep ciftcilik yapma hayali kurar. Ciftlik alacak parayı buldugunda ise bir vergi tahsildarı gelir odeyebileceginin iki katını ister odeyemeyince evini, asını, topragını, yetmezse karını, kızını alır karsı koyarsan asi ya da kanunsuz olursun.

Sorarım sana hangi demirci hangi kılıcı, kalkanı dovebilmis nefretin, intikamın, kinin yuregi dovdugu gibi...

Keci cobanının hayatıyla senin hayatın arasında ki fark nedir ?

Kutuphaneye gitmek, egitim almak, onur adına seref adına kral dediginiz bir korkagın huzurunda suslu yeminler edip, parlak zırhın icinde kızlara kur yapmak mı ?

Bunlar degil mi zaten dovulen yuregi iyice cıgrından cıkaran ?



Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Vasmussen, hikayesinin arasında tartışan gruba baktı. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı. Elini şarap kadehine götürüp, içkisinden bir yudum daha aldı. Önce genç şövalyeye bakıp:

-"Sinirlenme genç savaşçı. Savaşlarda her iki tarafta insan kaybeder. Daha az kaybeden savaşı kazanır... Tabii buna kazanmak denirse!" dedi yumuşak bir sesle.

Sonra karanlıklar içinden isyan eden adama döndü. Onu daha iyi görmeye çalıştı ama karanlık adamı gizliyordu.

-"Haklısınız bayım. İnsanlar ne yazık ki nerede doğacaklarını seçemiyorlar. Ama bu demek değil ki kendi yollarını çizemezler. O kadar kolaya alışmışızki ne zaman bir zorluk görsek önümüzde yolumuz değiştiriyoruz. Hiçbir zaman dikenli yollardan geçip zor olanı yapmaya çalışmıyoruz." dedi karanlığa. "Hikayem bunun üzerine zaten dostum..."

Kadehinde kalmış olan son yudumuda içtikten sonra hikayeye kaldığı yerden devam etti.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

-"Anne" dedi kısık bir çocuk sesi. Sesinde soru ifadesi vardı.

Froud, çocuk sesini duyunca irkildi. Yıkılmış ve yanmış evin içinden geliyordu ses. Bir anda tüm üzüntüsünü ve acılarını unutup hala için için yanmakta olan evin içine daldı. Ayakları hala sıcak olan zemine aldırmadan yarı çökmüş evde biraz önceki sesin sahibini arıyordu.

Üzerindeki zırh bile ısınmıştı. Arkasından gelen asker, şaşkınlıkla komutanını izliyordu. Tam bu sırada, Froud evin tabanındaki tahtaların arasında küçük bir çocuğun suratını gördü. Hızla eğildi. Kendisine bakan çocuk, bir anda kayboldu.

-"Hey... Küçük... Heeey" diye bağırıyor ve tahtaları elleriyle aralamaya çalışıyordu.

Yarı yanmış tahtaları biraz zorlamayla söktü. Artık gücü kalmamıştı. Başı dönüyordu. Etraftaki siyah duman ve yaraları kendisini çok zorlamaya başlamıştı. Aşağıda bir tünel görebiliyordu sadece. Ne çocuğu, ne de varsa annesini görebiliyordu.

Gözleri kapanıyor ve nefes almakta güçlük çekiyordu. En son algıladığı kendisini takip eden askerin yanına geldiğiydi. Son bir kez daha nefes almaya çalıştı ve dengesini kaybedip tünele düştü.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"Savaş her zaman acıdır. Başlangıcından itibaren, ölümler de olağandır. Bir çocuğun dramını göz önüne sererek barbar olarak tanımlanan insanları daha da canvarlaştırıyorsunuz. Onların savaştığı amaçları, uğrunda öldükleri hayalleri zayıflaştırıyorsunuz. O çocuğun ailesinin yokluğu savaşın bir getirisi. Kimse savaşın güzel olduğunu söyleyemez..."
Adam tek kaşını hafifçe kaldırıp, mum ışığında onu ilgiyle izleyen insanları süzdü.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Tüm bu tartışmaların ortasın içeri bir deniz esintisi uzandı, git gide güçlenen koku artık hanın kapısınızı yavaş aralamaya başlamıştı, işte tam o sırada kapı açıldı ve içeri maviler içinde bir figür süzüldü, gerilerden gelen bir ses onu tanıdı ama hafif bir fısıltıdan fazla bir şey duyulmadı. Figür inceydi, mavi cüpbesisinin karanlık bir yanından, iki keskin mavi göz hana bakıyırdu. Ozan ı görünce gözler sabitleşti.....
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Hikayesindeki karakterin tünele yuvarlanmasıyla aynı anda yere düşen genç şövalye, handaki tüm ilgiyi çekmişti. Vasmussen, hikayesini keserek hızla masasından kalkıp yere düşen gencin yanına gitti.

Tam o sırada, kapı denizin kokusunu ve rüzgarı içeri alarak açıldı. Şöminedeki ateş hafif gücünü kaybetti. İçerisi daha bir karanlık oldu.

Vasmussen, genç şövalyenin başını yukarı kaldırmış, kanayan yarasına biraz önce yere düşen temiz bandajı tuttu. Kafasını kaldırıp ilk önce içeri gelen kim diye baktı. Tanır gibiydi ama tam çıkaramadı. Handaki herkes olayın şokunu atlatmaya çalışıyordu.

Yaşlı ozanın gözleri, biraz önce tartışmayı alevlendiren ak saçlı adamı aradı. Olaylara her iki tarafından bakan birisinin ancak Tanrıların kutsadığı görevlilerden biri olabileceğini ve bu genç adama iyileştirici güçleriyle yardımcı olabileceğini düşünüyordu.

Ayrıca biraz önce hararetli konuşmasıyla, belki de haklı olduğu konuları büyük bir ateşle savunan adama da göz attı. Genç birisi olmalıydı. Her genç gibi saldırgan ve sözlerini sakınmayan bir tavrı vardı. En azından bu ağır şövalyeyi kaldırmasına yardımcı olabilirdi.

Vasmussen tüm bunları düşünürken, biraz önce içeri giren adam yanına yaklaştı. Ozan, yarayı kapatmaya çalışırken kafasını kaldırıp yanına gelen mavili adama baktı...



[ Bu mesaj Vasmussen tarafından on 2001-04-09 21:27 tarihinde editlenmiştir. ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Tartışılanlardan çoktan sıkılmış görülen adam, acı içinde kıvranan gence bir bakış fırlattı. Bıkkınlıkla yüzünü buruşturup taburesinden kalkarak ona doğru yöneldi.
"Dikkatsiz gençler... heh..! "
Homurdanarak savaşçının yanına diz çöktü. Artık yüzündeki memnuniyetsizlik ifadesi tamamen kaybolmuştu. Deniz mavisi gözlerindeki ciddiyet sanki onu handaki herkesden soyutlamış, onu işine yöneltmişti. Orta yaşlı ozanın şaşkın bakışları arasında ellerini sakin sakin ovuşturdu.
"Bakalım elimizde ne var..."
Gri-beyaz tonlarıyla örülmüş cüppesini aralayıp birşeyler kurcalamaya başladı. Cüppesinin en üst işçilik olduğu belirgindi. Kar ve kış desenleri çok büyük bir ustalıkla işlenmiş, izleyeni adeta cüppenin üstünde kar biriktiğine inandıracaktı. Güzel cüppenin nakışlı uçlarını açan iki güçlü el ortaya ağzı kapalı kumaş bir kese çıkardı. Adam ağır ağır kesenin ağzını açtı ve büyük bir dikkatle adamın yarasına döktü. Kesenin içinden dökülen sanki sadece tozdu. Ne hep büyücü masallarında duyulan parlak ve göz alıcı tozlar gibiydi, ne de rahiplerin kullandığı şifalı iksirlerle bir benzerliği vardı. Sadece sıradan "toz" du...

Adam aynı titizlikle çömeldiği yerden doğrulup taburesine yöneldi. Genç savaşçının gözleri çoktan yarılanmış ve kelimeler sayıklamaya başlamıştı....


[addsig]

[ Bu mesaj Gimli tarafından on 2001-04-10 01:01 tarihinde editlenmiştir. ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bu sırada karanlık kosesinden aydınlıga cıktı iri yapılı genc adam, uzerinde siyah yaglı pelerininin altında beliren kirlenmis beyaz uniforması, denizcilere ozgu deri zırhı, solundan asagıya dogru bir kugu edası ile uzanan degerli taslarla suslu bir kılıca sahipti. Kılıcın uzerin de tek bir kelime isliydi "KAPTAN".

Sovalyenin basında toplanan kucuk gruba yaklastıgında, alev alev yanan kahverengi gozleri ve yuzunun sagında cehresi ile butunlesen belli belirsiz bir yara ortaya cıktı.

Tum ofkesiyle genc sovalyenin yanına comeldi ve yaslı adamın yaptıgı hekimligi ilgiyle inceledikten sonra biraz da canını yakmaktan korkarak sovalyeyi usulca, atese en yakın masanın uzerine yatırmak uzere kaldırdı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Vasmussen biraz önce fikirleriyle birbirilerine girmek üzere olan insanların birbirine yardımcı olmasından çok memnun kalmıştı. Tek sorun biraz önce yüzüne bakıpta hatırlayamadığı adamdı. "Yaşlanmaya başlıyorsun artık Vasmussen" diye düşündü.

Kınında "Kaptan" yazan genç denizci, şövalyeyi alıp ilerideki masaya koyduktan sonra, Vasmussen, yüzünde bir gülümsemeyle yanında duran kır saçlı adama baktı. Tahmin ettiği gibi özel güçleri vardı adamın...

Ayağa kalktı ve yaraları yeni yeni iyileşmeye başlayan şövalyenin yanına geldi. Mavi kıyafetli adam arkasında kalmıştı. Geriye dönüp ona doğru baktı. Yüzündeki ifade ve hatlar çok tanıdık geliyordu ama Vasmussen tanımakta güçlük çekiyordu. Gülümsedi.

-"Siz de yorgun olmalısınız... Oturun..." dedi.

Sonra dönüp kendine gelmekte olan şövalyeye baktı. Konuşabilecek bir hali yok gibiydi. Elini tuttu genç şövalyenin, yüzünü ise genç ve ateşli denizciye döndü.

-"Teşekkürler genç dostum!" dedi kısık bir sesle. "Bu genç şövalyenin biraz daha dinlenmeye ihtiyacı var gözüküyor. Yukarıdaki odalardan birine götürelim."

Konuşmasının ardından hana bir sessizlik çöktü. Ateşin çıtırtıları tek duyulan sesti.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

yağmur çiselemeye başlamıştı, asırlar önce işçilerinin özenle kesip biçimlendirdiği taşlardan yapılmış yolu istila etmek istermişcesine birleşti damlalar; kimi orda kimi burda birleşip çoğalıyor, su birikintileri daha büyük su birikintilerine dönüşüyordu.



yağmurun sesine başka seslerde karışıyordu, pencerelerden gelen kahkaha sesleri, yada bir yerlerde ağlayan birileri,



"-geldim" diye düşündü "uzun bir yol idi, hmm, belkide dedikleri gibi sadece ben ihtiyarmışımdır"



yabancı, elinde asa, üzerinde rengi solmuş, yerleri süpüren mavi cübbesi ile hana dogru ilerledi. Yagmur hızını arttırırken yabancının kırışıklar içindeki eli han'ın kapısına doğru uzandı.



meşe kapı acı çekermiş gibi sesler çıkararak açıldı. içeriye hücüm eden hava ilk düşman olarak kendi halinde çıtırdayan şömineyi seçti kendine. şöminenin ateşi karşı koydu istilaya, daha bir ısındı, kızgınlıktan daha bir kızardı, etrafına kıvılcımlar saçtı, kendisini savunacaktı, tabi elinde asası olan yabancı kapıyı kapatmasa idi.



yabancı şömineye dogru ilerledi, üzerine dikilen gözlerin farkına varmamışcasına. Ufak bir masaya oturarak hancının gelmesini bekledi...



"iyi akşamlar beyler, sıcak bir ortamda olmak güzel..."



dışarda gök gürültüsü içinde kayboldu sesi, gerçekten güzeldi şöminenin yanında, güvenli bir ortamda olmak, keşke hep böyle bir ortamda kalabilse idi...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kaptan, gittikce derinlesen bakıslarıyla, tek soz etmeden Vasmussen' in dediklerini onayladı ve hancıya seslendi.

" Hancı, dostumuza bir yatak hazırla"

Hancının belki itiraz dolu gelebilecek cevabını beklemeksizin genc sovalyeyi yeniden yavasca kucakladı ve yaslı ozan' a donerek :

" Yerde ki goguslugu de siz getirebilirmisiniz, onun icin cok onemli olmalı, gerci bu haliyle pek bir ise yaramaz ama bazen esyanın dogasından cok anısı degerlidir"

dedi ve arkasını donerek merdivenlere tırmanmaya basladı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

etrafa baktı yabancı, "-sanırım hareketli bir gece geçirmiş burası?" diye sordu kendi kendine, merdivenlerden çıkan adama bakarak...

"huzur yok mu bu dünyada ?, tek istedigim huzur dolu bir ortam, bunca yıldan sonra bunu hak etmiyorsam ne olayim!" diye söylendi, şömineye daha bir sokularak...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Genç denizciyi dinleyerek, şövalyenin zırhını almak üzere hareket etti Vasmussen. Eğilip yerden zırhı aldıktan sonra biraz önce içeri giren ve şöminenin yanında ısınmak için oturan adamın yanına gitti.

-"Hoşgeldiniz bayım... Pek, hoş şeyler görmemiş olsanız bile olayın bu handa gerçekleşmediğini bilmenizi isterim..." dedi yumuşak ve etkileyici bir sesle. "Genç şövalyenin yaralarının bu kadar kötü olduğunu hiçbirimiz farketmemiştik. Kendisinden neler olduğunu öğrenmeye çalışacağız ama sanırım bir şövalye olarak bizden bir yardım isteyeceğini düşünmüyorum..."

Son sözlerini söylediğinde yüzünde bir gülümseme belirdi. Karşısındakinin onu çok iyi anladığını hissetmişti. Kendiside gençliğinde asi ve fevri davranmıştı.Şövalyeninde gururuna ne kadar değer vereceğini bildiğinden yardım teklifini kabul etmesi veya hikayesini anlatması zor gözüküyordu.

Karşısındaki adam da neler hissettiğini anlamış gibiydi. Elindeki zırhı gösterip;

-"Yukarı çıkmalıyım... Birazdan aşağı gelirim. Konuşuruz, anlatacak çok şeyiniz varmış gibi..." dedi dostça bir tavırla.

Sonra dönüp merdivenlere doğru yürüdü. Önünde denizci, merdivenleri çıkarken birşeylerin gecenin karanlığında kötü planlar yaptığından haberi yoktu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"GARDINI AL ALÇAK!!!"
"ARTIK SONUN GELDI! AL SANA ! AL SANA ! AL SANA!"

elindeki yağlı tavayı defalarca vurdu mutfak kolonuna. biraz önce gizlice dinledigi hikayeden olacak, büyülenmiş gibi idi. sonra iki adım geri çekildi... mutfagın kolonundan aşagıya doğru donmuş yağlar damlıyordu.

"Ben Komutan Froud! Sana dersini verdim işte aşalık köpek!..."

15 yaşında ve hayatın pek de iyi davranmadıgı insanlardandı, bu handa iş bulamasa ne yapardı bilmiyordu. ailesi hakkında en ufak bir bilgisi yok idi, tek bildigi manastıra bırakıldıgı ve oradan kacana dek her gün dua ettigi. Ama hayır efendim, Thorin dua edecek biri degildi. Thorin ilerde büyük bir savaşçı olacaktı, biliyordu bunu, o zaten savaşcı olarak yaratılmıştı...

"sende gel korkak, kaçamazsın!!"
ve elindeki yaglı tava ile bir kez daha vurdu mutfak kolonuna...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

hancı yeni gelen siparişleri iletmek için mutfagın kapısını araladı, şu yeni gelen amma da garip adamdı. Baharatlı patates istemişti, birde sıcak su. offf şu aptal büyücüler dedi kendi kendine, herkesden farklı oldduklarını düşünürler hep....



Thorin!



thorin elinde tava, mutfak kolonlarına vuruyordu, "bu cocugu neden calıştırıyorum ki burda, tımarhaneye döndü han resmen.diye düşündü hızlı adımlarla çocuga yaklasırken...



Thorin! Seni Ahmak! Yine ayakta düş görüyorsun dimi! Bırak o tavayı allahın cezası!





"iyi ders verdim alçak düşmanlara, halk kurtulm.."

thorinin yüzünde patlayan tokat bir anda gerçek hayata döndürdü thorini. mutfakda idi, savas alanında degil. patates soyup, etrafı temizleyen birisi idi, komutan hatta asker bile degildi. Ve hancı da onu tekrar dalmış oldugu hayal aleminde saga sola vururken yakalamıstı...



"özür dilerim efendim"



" özür dilermiş!" hancının eli tekrar kalktı havaya.. thorin gelecek olan tokatın acısı ile gözlerini kapattı, ama hancının eli aşagıya inmedi... iyi insandı hancı, thorinide yolda yarı baygın halde görmüş ve bu işi saglamış idi. Bir sekilde hem acıyor hemde seviyordu bu deli cocuğu...



"yerde zırhlar var etrafa dagılmış, onları üst kata cıkaracaksın, git hemen! "



"peki efendim"



"yok, yeni aklıma geldi, zırhları boşver onlarla o deli ozan ilgileniyordu. yerde kan izleri var, git onları temizle!"



"peki efendim"



ve thorin tavayı bırakıp, süpürgeyi alarak mutfaktan çıktı... eli yanagında, avuşturarak ilerledi. Yanağı tokatın etkisi ile alev alev yanıyordu. handaki insanların bazıları onu görür görmez gülerek karsıladılar, "ooo thorin gelmiş, yüce savaşcı" "thorin bugun yine kimleri kurtardın" " hhahaha baksana suratına yine yemiş tokatı, kesin yine bir sehri kurtarıyordu murtfakta" "Hahaha"



thorin utancından kıpkırmızı bir şekilde yerleri silmeye başaldı, "görecekler, hepsi görecek nası bir savaşçı oldugumu" diye tekrarlıyordu içinden.. yerleri temizlerken tekrarlıyordu kendi kendine "hepsi görecek!"

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kaptan, merdivenlerin sonuna geldiginde karsısına cıkan koridorun ne kadar karanlık oldugunu dusundu koridorun sonunda yanan zayıf kandil ısıgı ancak kendini aydınlatmaya yetiyordu.

Hancının hazırladıgı yatak solda koridorun sonunda kapısı acık olan odada olmalıydı.

"Kasalotlar bile daha akıllıdır. Koca han da yer kalmamıs gıbı sen kalk en sondaki odayı hazırla, olacak sey degil oda sıcak olsa bari" diye soylendi.
Genc Sovalye hala sayıklıyordu ve gozleri bosluga bakıyordu .Elinden geldigince hızlı adımlar atarak uzun koridorda ilerledi ve odanın kapısına vardı. Asagıdan bagırmalar duyuluyordu bir an icin kulak kabartıp gulumsedi ve iceri girdi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...