Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Pis Moruğa Sevgilerimle


Mal

Öne çıkan mesajlar

Yerde plastik çay bardakları vardı. Onlar öyle savunmasız bir şekilde yerde duruyoken insanın basıp ezesi geliyor. Sonra bazıları yarım içilip bırakılmış öyle. Treni gelen bi yolcu bırakmıştır. Ama zaten çay içmek için gereğinden büyük bu plastik bardaklar. Çaya o plastik tadın da karıştığını düşünürsek yarım bardak plastik kokan çayı öylece bir kenara bırakmanın doğru bir karar olduğunu söyleyebilirim. Ama ben bırakmam. Sadece içmem gerekiyodur, içerim.

Tren ve otobüs garlarının hiç bi yere benzemeyen bir durumu var. Yolculuğa çıkan insanın halinden kaynaklanıyor galiba bu farklılık. Yaşanılan yerin iki üç günlüğüne de olsa değişmek üzere olması insanı sandığımdan daha fazla etkiliyor galiba. Yaşadığımız yer kadar neşeli yada karanlık yada telaşlı yada öyle böyleyiz ya hani. Bu garlarda araf gibi arada derede olan yerler işte. İnsanı öyle etkileyip bi ruh haline sokacak tavırları yok. Olmamalıda zaten. Sen izmire gidiyosun öteki doğuda küçük bir kasabaya. Gar ne yapsın. İnsanlar gitceği yere doğru hareket etmeye başlayana kadar durumu idare ediyor işte. Bu idare etme durumu otobüs garlarında daha bir sıkıntılı oluyor fazla kalabalıktan. Tren garı iyidir o yüzden. Beş on tane araf sendromlu, yarım bardak plastik kokan çay, gecenin bir yarısı.

Bu tren garında büyük çöp kutuları yok. Yerden üç santim yüksekte küllük benzeri bişey koymuşlar. İki tane ayran kutusu bir top kek paketi anca sığar. O yüzden içilemeyip bırakılmış plastik çay bardakları yanına dizilmiş. Bazısı stresten eğilip bükülmüş bazısı beraberinde yenen bisküvi yada cipsten yağlanmış. Yirmi dakikada bir gelen temizlik görevliside eriniyor onları almaya. Kalmışlar işte öylece. Karşımdaki bankta yatan adam gibi. Oda bırakmış kendini öylece tren garına. Kalmış öylece.

Burada yaşıyor daha öncede gördüm. Garda tren beklenir ya oda bekliyormuş gibi yapıyor hep. Ama hiç bir zaman diğer yolculardan önce gelmiyor treni. Plastik kokusu karışmış çay gibi araf karışmış onunda huyuna suyuna. Burda herkes araflı diye pek göze batmıyor belkide. Yada o bankın üzerinde serilmiş uyurken her şeyiyle meydanda olduğu için görünmez oluyor birden sanki. Ona baktığınızda boşvermiş lan her şeyi ne güzel dersiniz. Ama onun için boşverilecek bişeyde yoktur aslında ortada. Plastik çay bardakları gibi oda sadece durur orada.

Cebimdeki son bir lirayı çay almak için saklamıştım. Büfeci dal sigara satsaydı kararımı değiştirecektim ama yasak satmıyolar. Sigarayı trende bulurum zaten. Bir trende birde gece heryer kapalıyken bahanen hazırdır birilerinden sigara istemek için. Yok nerden alayım? Onun dışında kafanızda hep bi bahane olması lazım. Evden çıkarken yanıma almayı unutmuşumda yeni paket almıyım şimdi. Nikotin krizim tuttu acil lazım, yoksa gidip alcam birazdan. Yada en rahatı üstümde para yok abi. Dahada rahatı para yok abi. Çok daha rahatı tanesi yirmi kuruş lan versen ne olacak bi tane.Bu bahaneleri söyleme durumuna hiç düşülmez ama. İsterken ses tonunuzda bu cümlelerden bulunması yeterli. Bide elinde paketi görüyosanız istememek lazım. Mecbur durumda bıraktığınız için ters tepebilir. Olsa bile yok deme payı olmalı adamın. Hem bazıları seviniyoda ondan sigara istedim diye. Kalabalıklar içinde yalnız değilmişim meğer sevinci bu. Yada ona birine yardım etme fırsatı verdiğim için seviniyodur. Hayır bıraksam o teşekkür edecek bide bana. Ona fırsat vermeden teşekkürümü edip çayımla birlikte geri döndüm oturduğum banka.

Çayımı yudumlarken 15-17 yaşlarımda sigara isteyen pis bi adama üç tane birden verme gafletinde bulunduğum geldi aklıma. Adamın teşekkürü kızlar senin çükünü yesin beee şeklinde olunca etraftaki kalabalıkla kısa süren bir bakışmamız olmuştu. Gururda duymuştum hani. Çükü yenilecek adamdım vay be. Tabi kimse ben yerim demedi orda. Bana öyle fazladan sigara veren olursa bende fazladan bi sağolasın derim o kadar.

Çayın yarısı bitti bile. Tam denk gelecek galiba sigaranın son nefesiyle. Belki dibinde biraz kalır. Yarım ekmek dönerle bir kutu ayranın hep aynı anda bitmesine şaşıran bi adam vardı. Bunu türk milletinin yeteneği olarak görüyodu. Kendisini dünyanın en zeki adamı ilan etmişti aynı zamanda. Zeka dediğin sike sürülecek bişey. Sike sürülecek kadar varsa yeter fazlası zararlı. Aynştayn mesela. Atomu parçalayacağına kalan aklını sikine sürse ne güzel olurdu. Yada hepimiz aklımızı sikimize sürsek ya. Rahatlarız bi.Bayanlarda bulsun aklını sürebileceği bi sik işte.

Tren bekleyenler arasında dört beş yaşlarında çocuğu olan bi aile var. İnsanlara gözünü dikip bakmanın kabalık olduğunu bilmiyor daha. Gerçi ben ona baktığımda babasının arkasına saklanıveriyor hemen. El salladım istemsizce. Oda salladı acemice. Belkide benden öğrendi el sallamayı. Koşturmaya başladı sonra zıplaya zıplaya. Bende koşuyorum sanki onunla. Arada bi bana dönüp el sallıyor öpücük gönderiyor. Beraber öpücük gönderiyoruz etrafa. Başım dönmeye başladı. Plastik çay bardaklarıda dans ediyor bizimle. Babasıyla bakışıp gülümsedik. Kızının ilk aşkının üstü başı pis bi serseri olmasını sorun etmedi neyseki. Trenleri geldi gittiler sonra.

Çayımdan son yudumu alırken bankta uyuyan adam kıpırdanmaya başladı. Homurdanarak doğruldu yavaşça. Pis moruğun tekiydi. Rüya görmüş heralde homurdanıp duruyor. Elli bir yaşındayım ben. Çok yer dolaştım. Bak evlat şanslı bi adamım ben. Mavi duman yayılır üstümde. Mavi duman yayılır üstümde. Mavi duman, yayılır üzerimde.

Doğrudur abi dedim. İnanıyorum. Sike sürülecek akıl yok kimsede.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

fena değil aslında da, zaten herkesin hayatındaki boş beklemeleri, bu beklemeler esnasındaki daldan dala felsefe 101'leri yazıya dökmek sorun. hani bunlar hatırlamak istediğimiz anılar değil, farklı bir tecrübe de değil.

çocuğun falan ölünce, olmadı eşin terkedince falan yaz ama üsluba oturur :)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bayağı güzel olmuş. herhangi bir amaçsızca bekleyiş süreci, bence oldukça etkileyici bir biçimde yazıya dökülmüş. yukarıdaki posta katılmıyorum. önemli ya da çok değişik bir olay ya da anımsamak isteyeceğimiz anılar olması gerkmiyor ''şey''lerin yazıya dökülmesi için.

o süreçteki amaçsızlık, boşluk ve kimi duygulanımları bence gayet güzel ifade etmişsin. dilbilgisi için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. fazla bakmıyorum buraya; başka öykü denemelerin var mı bilmiyorum ama, yazım kurallarına özen göstererek yazdığında oldukça başarılı olabilirsin gibime geldi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 3 yıl sonra ...
3 yıl geçmiş bunu yazdığımın üzerinden. 6 yıl felan gibi geliyor bana. şu çalıyodu yazarken

http://www.youtube.com/watch?v=eQdGnvxMfzY

yada şu albümden bi parçaydı işte. tam bulamıyorum hangisiydi. https://myspace.com/lacrymosa/music/album/selah-16651398 canlı çalamamış albüm kaydı daha iyi. amatör olduğu için bulunmuyor albüm. şimdi düşünüyorum ne durumdaydım bunu yazarken diye. esaslı bi trafik kazası geçirenler bilir. kaza olup bittikten sonra hayatta kalmışsanız eğer donup kalırsınız. aptal aptal hiç bişey hissedemeden bakarsınız etrafınıza. öyleydim galiba. yazmaya başlarkende tren garında bi kızla tanışıp konuşacaktım güyya onla. anca küçük bi kıza el sallayabilmişim. vay amunuiyim.

neyse kaza olur biter. aptal aptal bakarsın etrafına. en güzeli o galiba.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 ay sonra ...
  • 1 ay sonra ...
valla bukowski yazım yanlışları için peşin peşin söylemiş; "Ayrıca daktilo ve imla yanlışları için özür dilerim. İkisine de hiçbir zaman fazla ilgi duyamadım." bi pis moruğun notlarını okumuştum 15-16 vardım heralde, onuda 22 inç monitörde word dosyasından okumuştum. yayınevine tek bir harfine tek bir yazım yanlışına bile dokunmıycaksınız demiş. bilerek yanlış yazmadım ama konsepte uygun yani.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...