Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Berduş


S-kri-nona

Öne çıkan mesajlar

Sevgilisiyle güzel bir gün geçirip onu evine bırakan genç adam huzurludur. Eve dönmeden önce Güneşin batışını izlemek için balıkçıların bulunduğu sahile iner. Yaşlı bir berduşla karşılaşır. İhtiyar bir peynir tenekesinin içinde ateş yakmış ısınmaya çalışmaktadır. Keyfi yerinde olan genç selam verir, tüm dünya ona güzel görünmektedir. Havadan sudan sohbet etmeye başlarlar. Genç olan balıkçı mı olduğunu sorar, yaşlı olan hepimizin Nietzche'nin Zerdüştünün bile balıkçı olduğuyla ilgili bir espri yapar. Yaşlı adam bir paket sigara çıkartıp genç olana ikram eder . Genç adam sağlığa zararlıolduğu gerekçesiylei çevirir teklifi. Tam kalkmak üzereyken yaşlı olan konuşmaya başlar. Genç olan yeni tanıştığı arkadaşını kırmamak için biraz sıkılsa da dinlemek zorunda kalır. Sigarasından derin bir nefes çekti. Çürümüş dişlerinin daha da tiksindirici kıldığı çarpık gülüşüyle bana baktı.

- Aslında dedi, içmemek lazım bu mereti. Sağlığa zararlı olduğundan değil, cinler yüzünden. Cinlere inanır mısın? Ben inanırım. Senin yaşlarında fark etmiştim varlıklarını, daha doğrusu emin olmuştum. Şüpheli bir çok durum açığa çıkmıştı birdenbire... neyse ne diyordum, evet sigara... Cinler sigara dumanını severmiş o yüzden içmemeli ama bırakamadık işte.

Denize doğru baktı. Eski elbisesine daha sıkı sarıldı, yırtık pırtık paltosu şubat soğuğunu engelleyecek güçte değildi. Acımıştım yaşlı adama. Ama heyecanla parlayan gözleriyle bana döndüğünde onun soğuğu hissetmediğini anladım.

- Bak! dedi, her şey çok güzel ama nedense tadamadığımız bir güzellik bu. Sanki aramızda bir engel var. Mutlu etmiyor yani. Bir garip hüzün içinde, bilmediğimiz bir şeyi beklerken geçip gidiyor hayat. Aslında yaşamayı bekliyoruz, gerçekten hissederek yaşamayı ve beklerken sıkılıyoruz, mutsuz oluyoruz. Aslında bunun da cinlerle alakası var ve elbette Allah'la. Allah, evet, her şeyi yaratan odur, tüm güzellikler onun eseridir.

Eliyle yerdeki karıncaları göstererek devam etti,

- Şunlara bak! Mükemmeller ama ne önemi var, her gün binlercesini eziyoruz Zaten içgüdülerimiz mükemmel de olsalar onlardan tiksinmemiz gerektiğini söyler yani karıncalar olmasa da akrepler, çiyanlar vb yaratıklar... ama dediğim gibi mükemmeller aslında. O zaman mükemmel olmaları sevilmeleri için yeterli değil demek ki. Yinede mükemmel, Tanrı yaratığıdır. Şu insanlara bir bak; evleri ve arabalarının ilkelliğine bak, bunları yapabildikleri için övünürler, yaratıcılıkta Tanrıyla kıyaslandıklarında ne kadar geriler oysa. Peki, bu tür şeyler yüzünden Tanrının varlığını kabul edelim, yani insanların ürettikleri nasıl sahipsiz değilse bu mükemmel yaratıklarında bir yaratıcısı olduğunu varsayalım.

Artık canım sıkılmaya başlamıştı, durmadan konuşan bu ihtiyardan kurtulmak istiyordum. Eve gitmeliydim, yapacak bir sürü işim vardı.

- Ben gitmeliyim dedim, ama o duymamış gibi devam etti.
- Evet bu mükemmellik karşısında nasıl sıkılabiliyoruz ve bunun dışında bir şeyle nasıl meşgul olabiliyoruz, gerçekten hayret ediyorum. Anlayamadığım bu işte, mutsuzluğumuzun asıl sebebi anlayamamak ve anlayamamamızın asıl sebebi de anlayışımızın engellenmesi, oysa anlayışa yeteneğimiz var ama bir şey anlayışımızı engelliyor, anlıyor musun?.

Bıkkın onayladım, ne dediğini önemsemiyordum aslında, soğuktu, eve gitmeliydim, belki biraz kestirirdim yada televizyon izlerdim. Bunlar aklımdan geçerken o monoloğuna devam ediyordu.

- Neden göremiyoruz, neden hissedemiyoruz işte asıl önemli olan bu, anlıyor musun, gerisi zırva, bilimmiş, sanatmış boş işler bunlar. Önemli olan uzun yaşamak mı? Hissedemeden, uzun yaşamışsın neye yarar. Aya gitmek mi önemli olan, sevgilinin kalbine giden yolu kaybettikten sonra aya gitmişsin ne önemi var?
- Peki ne yapmalıyız, dedim, sadede gelmesi için
- Bilmem dedi, ama asıl olanla ilgilenmeliyiz, bence asıl olan bu perdeyi aşmaktır ama yıllardır uğraşmama rağmen ben başaramadım ve ne yazık ki başaran birini de görmedim, yinede bu fikri kafamdan çıkaramıyorum. Bu düşünce bana işkence ediyor, ama ondan vazgeçemiyorum da. Aslında böyle bakmanın zararlı olduğunu biliyorum ama dedim ya vazgeçemiyorum. Hayatım daha iyi bir algının peşinde heder oldu, bu benim kaderimmiş anlaşılan. Böyle bakmak, beni doğal ve kendiliğinden hayata karşı kör etti belki de. Bilmiyorum neden böyle, bari bunu anlayabilseydim.

Hüzünlenmişti, kafası karışmışa benziyordu, biraz önceki coşkusu silinmiş, yüzü daha da kararmıştı. Sessizlik uzun sürünce dayanamadım.

- Seni böylesine mutsuz eden şeyin bütün insanlığın yolu olmasını nasıl isteyebilirsin dedim.
- Aslında haklısın, dedi, bu yol beni mutsuz etti, hissedememenin acısını bilir misin? Ne komik değil mi, acıyı hissedememenin acısı. Acı bile olmayan bir acı. Bırak mutlu olmayı, gerçek bir acıyı bile özler hale geldim ben. Bir nevi hastalık belki de bu, bilemiyorum. Belki içinden çıkamadığım için insanları çağırıyorum buraya, zaten ben çağırmasam da sırası gelen düşüyor bu cehenneme. O yüzden diyorum ki buna bir çare bulunmalı, anlıyor mus
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
  • Yeni Oluştur...