Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Karanlık Korkusu


Laraken

Öne çıkan mesajlar

Son kadehten sonra perdeleri kapadım ve kıvrıldım yatağa.
Gürültüyle uyandığımda saatin kaç olduğunu kestiremedim siyah perdelerim sayesinde, ışığı sevmezdim uyurken, gerçi uyanıkken de pek sevdiğim söylenemez.

Perdeyi aralayınca duyduğum şiddetin gök gürültüsü olduğunu kestirdim yağan yağmurun sesinden ama hala saati bilmiyordum, bulutlar havayı karartmıştı zaten saate inat sanırım. Yatağımın yanındaki sallanan koltuğa yığılmış giysilerimin arasından telefonumu buldum. Tuş kilidini açıp saate baktım:


00.00


Sırıttım kendi kendime, telefonun da saati bozulabiliyormuş. Yirmi saat uyumuş olmam imkansızdı, en azından o kadar içmemiştim. Telefona bir daha -emin olmak için- baktığımda uykumun bana bıraktığı en az yarım saatlik sersemlik açıldı bir anda, sırıtışım öldü. Tarih... Telefon yanlış saati, yanlış numarayı, yanlış mesajı gösterebilirdi ama bu? Bu? Bu tarih?


Hızla çıktım yataktan yorganı küçük kare halımla başbaşa bırakıp. Hızım bir anda kesildi hiç bir şey göremeyince, telefonumun olduğu koltuğa ilerledim beynimin odamın görüntüsünü iyi ezberlediğini varsayarak. Kazasız, koltuğa kadar geldim ve yine o yığının arasında telefonumu aradım. Ah giysilerimi dolaba yerleştirmeyi öğrenmeliyim artık. Paniğin etkisiyle pantalonlarla kavga edip sweetlerimi fırlattıktan sonra bir parçalanma duydum. Fırlattıklarım sadece giysilerim değildi. Evet dolap kullanmayı öğrenmeliydim.


Telefonum ışığından faydalanamayacağımı anlayınca biraz daha gerilsem de çalışma masamın yanındaki kütüphanemde annemin fi tarihinde bana hediye olarak aldığı mum geldi aklıma. Odamın büyük olmamasını ilk defa çok sevdim. Emekleyerek yatağıma dik açıyla yerleştirilmiş çalışma masama doğru gittim. Kablolar dizimi yarmaya çalışınca masaya vardığımı anlayıp elimi kaldırdım. Masanın köşesini bulmam çok sürmedi ve ayağa kalktım. Kalktığımda telefonda gördüğüm tarihten çok daha korkutucuydu -humm belki biraz daha az- bir şey farkettim. Uyandığımdan beri yirmi dakika geçmiş olmalıydı en azından ama gözlerim zifiriye bir nebze olsun alışmamıştı. Hiç bir şey göremiyordum, tek bir-şey-bile; bir eşya bile.

Panik hissim artınca mumdan önce masamın alt tarafındaki bilgisayar kasasının power tuşunu aradım. Bulmam uzun sürmedi, bastım. Sessizlik, renksizlik. Hala her şey siyah. Bir daha bastım. Elektrikler gitmiş olmalıydı. Bilgisayardan vazgeçip tekrar muma yöneldim fakat mum anlamsız olacaktı zira mumu sadece kütüphaneyle duvar arasına yerleştirilmiş, odayı aydınlatmak için konulmuş düğmeyi bulmak için kullanacaktım. Alışamamıştım hala- . Ama elektrikler kesilmişse? Bir anlamı yoktu mumu bulmamın, beklerdim gelirdi elektrik. Sonra birden kendime geldim, mantıklı konuşmalar yapıyordum hala o telefonda gördüğüm rahatsız tarih, gözlerimin karanlığın ötesine geçememe hadisesi varken. Tekrar panikledim öncekilerden daha fazla.


Kütüphaneye uzanıp heyecanımın getirdiği hızla bir kaç kitap devirdim sanırım, ama mum elimdeydi. Kütüphanede mumun hemen üst katında duran, yeri ezberimde olan zippomu alıp muma tuttum. Mum harladı; her taraf gölgeydi artık. Evet evet, mum yakarsanız verdiği ışık sadece aldatmacadır, mum gölgelerle çalışır sadece.

Kapımı aşıp gölgelerimle beraber annemin yattığı odaya yürüdüm önümü tam göremeden. Mumun sallanan ateşiyle gölgeler gitgide daha da büyüyordu. Salonun karanlığından her an yerden sürünerek gelecek bir "şeyin" hayali annemin odasının kapısına varınca biraz olsun dinmişti. Kapının kolunu sessizce aşağı ittirdim, kapı yağlanası gıcırtılarla açıldı yavaşça. Kapı kolundan elimi çektiğimde herhangi bir ses duymayınca şaşırdım biraz. Mumu o taraf doğru eğdim ne olduğunu anlamak için; kol hala aşağıdaydı elimi çekmeme rağmen. İşler garipleştikçe kalbimin atış hızı yükseliyordu hatta şu an duyabiliyorum bile. Duyabiliyordum? Farkettiğim şey beynimi biraz daha yaktı, buz gibi terletti bir anda: Kalktığımdan beri kendi çıkardığım sesler dışında hiç bir şey duymamıştım. Ne bir kalorifer borusu çıtırtısı ne bir araba sesi ne de başka bir şey yağmur dışında. Yağmur muydu, ondan da emin değildim artık.

Kendimi biraz toparlayınca yatağa doğru yürüyüp, annemi gece uyandırdırmak zorunda kaldığımda yaptığım şeyi yaptım. Yatağın baş ucunu hafifçe sarsıp ann...

Elime annemin ayağı yerine boşluk gelince buz kestim. Hızla gerilerken benimle beraber mum da elimden kayıp düştü. Kapının kenarına çöküp orda kalıverdim. Hareket edecek gücüm kalmamıştı artık neler oluyordu?


Deliriyor muyum? Rüyada mıyım? Yaşıyor muyum? Öldüm mü? Ne oluyor ne ne ne ne? Ne oluyor? Ne?


Oturduğum yerde bacaklarımı kendime doğru çekip onlara iki elimle sarıldığım sırada kafamdan geçecen düşünceler bunlardı. İstemsizce sallanmaya başladım çocukluğumdaki gibi. Hiç bir hava akımı olmamasına rağmen sallanan mumun yarattığı gölgeler de hayal gücümün sınırlarını genişletiyordu. Her taraf gölge. Her taraf... Sallanan bir gölge görüyordum ve deli gibi kaynağını aramaya başlıyordum, her gölgenin bir kaynağı olmalıydı değil mi? Dolap, masa, lamba, yatak artık eşya değildi. Her birinin izdüşümü çok farklıydı kendilerinden. Hareket ettikçe daha da hayalleşiyorlardı duvarlarda. Onlara bir şekilde saldırmam gerekiyordu: gözlerimi kapadım.

Gözlerimi açtım.

Bir anda nereden geldiğini bilemediğim cesaretle mumu aldım yerden ve odayı incelemeye başladım. Gölgel... İlgilendirmiyordu artık beni bakmıyordum onlara. Odada ilk gözüme çarpan annemin başucu masasındaki telefonu oldu. Hızla ilerleyip aldım durduğu yerden ve tuş kilidini açtım. Saat hala 00.00 ve tarih... Tarih hala...

Deliriyor muyum? Rüyada mıyım? Yaşıyor muyum? Öldüm mü? Ne oluyor ne ne ne ne? Ne oluyor? Ne?

Tarih hala:


31 Şubat.
*
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 ay sonra ...
×
×
  • Yeni Oluştur...