Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

saerosun hikayesi


Dynun

Öne çıkan mesajlar

- yağmurlu bir sonbahar akşamı..

"çok klişe."
yazdığı cümleyi sildi.

- aniden bir çığlık attı ve..

"çok boktan."
yazdığı cümleyi sildi.

- dipsiz bir rüyanın dibinden yeryüzüne baktı.

"olmuyor be, öff."
yazdığı cümleyi sildi.

oturduğu yerde geriye doğru yaslandı, aldığı derin nefesi verirken sakallı yüzünü sıvazladı. kalemi tutan buruşuklarla dolu eline bakarak, "yaşlandık anasını satayım," diye mırıldandı. yıllar boyunca "şu sıçtımının kalemi" ile kendini ifade etmeye, anlatmaya uğraşmıştı ve değişemeyeceği kadar yaşlandığındaysa, işte.. şimdi "muhtemel veda satırları"nı bile yazamıyordu, çünkü artık sadece kendini tekrarlıyordu. kalemini masaya fırlatarak ayağa kalktı. "işemem lazım," dedi kendi kendine, ama çok yorgundu, nasılsa fazla geldiğinde gece bi ara uyanır yapardı. masa lambasını söndürdü, üstündeki babasından kalma kazağı çıkartıp, kanepenin o an neresi münasip denk geldiyse orasına atıverdi. yatağının başucundaki yarısına kadar dolu olan sürahiden, üç gündür kullandığı aynı bardağa su doldurdu. bardağı dudaklarına doğru götürürken elinin, hatta beraberinde biraz da kolunun titrediğini farketti. yorgundu, çok yorgun.

bardağı tekrar başucundaki komodinin üstüne koyduktan sonra yavaşça eğilerek çoraplarını çıkardı. bu işleme fazladan bir dikkat gösteriyordu; bir defasında hızlı bir şekilde eğildikten sonra soluğu hastanede alması gerekmişti. hala daha o acıyı ve kas gevşetici iğneleri unutmuş değildi. yorganın altına girerek kendini ani ve kesintisiz bir uykuya hazırladı. gözlerini kapattı. gözlerini açtı. eskiden böyle olmadığını hatırladı. eskiden uykudan önce üstüne kafa yoracak planları, umut etmesini sağlayacak hayalleri vardı. "ne hayallerdi ama," diye düşündü. işte o zamanlar yaşıyordu. şimdiyse hayattan emekli olmuştu; keyifsiz, tatsız bir emeklilik. başını yastığa gömerek boğuk bir gürültüyle hapşırdı. uykulu uykulu "yine hasta olduk," diye mırıldandı. gözlerini kapadı. uzun zamandan sonra ilk defa, uyku, yavaş yavaş tırmandı...

soğuk bir kış gecesi, aniden bir çığlık attı ve dipsiz bir kuyunun dibinden ayın karanlık yüzüne baktı.

bulanık.
bulanık.
sıcak.
nefes.
bulanık.
yorgan.
nefes.
"günaydın."
bulanık.
nefes.
yabancı.
bulanık.
alarm.
sessizlik.

konuşamıyordu.
"eh geç bile oldu, kalk istersen artık."
ayağa fırlayarak, yatağının karşısında duran figüre doğru, olabildiğince hızlı bir şekilde atıldı. ani ve sıkı bir hamlede adamı yere düşürmeyi planlamıştı ve biri düşmüştü de. "daha şimdi kalktın, yine yatmak niye?" adam onu yerden kaldırırken acıyan sağ kolunu ovuşturdu; kendisini betondan bir duvara çarpmış gibi hissediyordu. "ne? hmm, dudak okumak da pek iyi değilimdir aslında, onun için boşuna çaba sarfetmene gerek yok hani. nasıl? ha. eh, bir dahaki sefere üstüne çullanacağın yabancıları iyi seçersin heralde. şimdi bir 'adım bilmemne, ama sen beni falan filan diye çağırabilirsin' merasimi iyi giderdi, hatta işin aslı o replik üzerinde fazlasıyla çalışmıştım, ama yazık ki konuşamadığınızı unutmuşum. neyse, gel bakalım." belki konuşma yetisi kaybolduğundan, belki adamın emrivaki tavrından, belki de arkasına bakmadığı zamanlarda geride bıraktığı her şeyin solduğu gibi garip bir hisse kapıldığı için, adamla beraber gitmeye karar verdi.

sokağa çıktıklarında adamı inceleme fırsatı bulmuştu. 50-55 yaşlarında gibiydi, fakat adımları sağlam ve seri, yürüyüşü, yorulmayacak cinstendi. bir de gözleri. yüz hatlarındaki kırışıklıkların arasında kalmış gözleri sanki geçmişe aitmişçesine gençti. onun dışında pek dikkat çeken bir özelliği yoktu, hafif kırlaşmış uzun dalgalı saçlar, gri, bol bir kazak, koyu renkte bir kadife pantolon ve eskimiş, zemin ile adamın ayaklarının arasında kendilerine orta bir yer bularak aşınmış, kahverengi botlar. saatlerdir yürüyorlardı, fakat garip bir şekilde adamda hala daha en ufak bir yorulma belirtisi yoktu. hatta daha da garibi, kendisinde de hiçbir yorulma belirtisi yoktu.

"en son ne zaman annenin mezarını ziyaret ettin?" adamın bir anda arkasını dönmesiyle irkildi. "hı? ay. konuşamadığını yine unuttum, kusuruma bakma. neyse," adam yürümeye devam ederken omzunun üzerinden cümlesini bitirdi, "seni özlemiş."
her şey karardı.

bulanık.
parazit.
uzak.
nefes.
ıslak.
bulanık.
"kalk, çocuğum.. "
ses.
tanıdık.
uzak.
bulanık.
nefes.
toprak.
karaltı.

yavaşça gözlerini açtı, yattığı yerde doğrularak oturdu, "orada, aşağıda." nemli çimenlerin üstünde soluna döndüğünde adamı gördü, sağına döndüğündeyse annesinin mezar taşıyla burun buruna geldi. her ne kadar konuşma yetisi olmadığından dolayı şu an yanında ayakta duran adama söyleyememiş olsa da, aslında senelerdir annesinin mezarını ziyarete gelmemişti. beyaz mermer son geldiği günkü gibi sapasağlam ve temizdi. çimler uzamış, annesini korurcasına mezarın üstünü sarıp sarmalamıştı. adamın "annelerimiz bizim kişisel tanrılarımızdır," dediğini duydu. dinlemedi. yıllardır gelmediği bu yerdeki bu özel anı, bir delinin saçmalarıyla bozmak istemedi. bir delinin saçmaları. bir deli. yalnız bu delinin annesinin mezarının yerini bilmesi onu farklı bir deli yapıyordu. adama baktı, adamın da kendisine baktığını gördü, konuşmasına devam ediyordu: "ikinci bir şansa inanır mısın?" bir delinin saçmaları. bir deli. "ben senin ikinci şansınım."
ikinci şans. ikinci hayat. ölüm.
"ben öldüm."
"görüşürüz."

bulanık.
karanlık.
sıcak.
tanıdık.
bulanık.
ışık.
beyaz.
özgürlük.

"tebrikler beyefendi, bir oğlunuz oldu."




--------------------
adam bana bunu maille göndermiş.
ah yavuz bir ara bana aşıktın sanırım ^^
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...