Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Warcraft Lore Paylaşım ve Tartışma Alanı


Warchief

Öne çıkan mesajlar

Teşekkürler arkadaşlar. Copy/Paste yaptığım yerlerin çoğunda yazım ve cümle hataları var farkındayım. Ben daha sonra editlerim diye düşünmüştüm. Fakat forum sistemi nedeniyle bu mümkün değil. Yani suan o hatalara ancak bir yetkili müdehale edebilir.(ırklar kısmındaki Draenei bölümünde *yasak kelime* paticikten değil alıntı yaptığım siteden kaynaklanmaktaydı.)

Destek verenlere gerçekten teşekkürler. Ve ben Lore'ile ilgili başlık bulamadım dedim. Bu "paticik forumlarında içinde lore mevzusu dönmüş hiç başlık yok" cümlesiyle aynı manaya gelmez.

Sahsa yönelik bir olumsuzluğum yok. Ama vurkaç yapar gibi (bence) yerinde olmadan "aramaya inanmak" yazmak nasıl bir imadır?

Tartışmayı kendi adıma uzatmayacağım Lore konuşulsa daha güzel olacak diye düşünüyorum. Zaten aksi davranışı; Kişisel tartışmayı, hakareti, saldırıyı, ignelemeyi, taşlamayı diğer başlıkların çoğunda rahatça görebilirsiniz.Bari burada olmasın.

hozceri said:
saçma olucak ama su anda mesela ben lvl 80 olarak bt ye gittigimde bossları görücem degil mi? Söyle bi sey olabilirmiydi ben bt ye gitsem sadece draneiler olsa her tarafta dost olarak nasıl olurdu acaba ilidin falan olmasa yada bosslar onların oldugu yerde de normal npcler olsa



Wotlk Phasing sistemiyle dediğine benzer bir sistem getirdi. Ama dungeonlar dahil değil tabi buna.

Daha önce kurtardığın bir şahıs sen onu kurtardığın yere gittiğinde SADECE sana orada yokmuş gibi görünecek. Ve belki kurtardığın sahsı sehrin içinde görebileceksin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Darkthrone said:
raistlinthewiz said:
ewt cumleler feci hatalı. bazı yerlerde okumak zorlasıo


Daha iyisini yap o zaman. Ne meraklısınız insanların hevesini kırmaya.

@Warchief eline sağlık.


anlamakta sorun yasıyosun herhalde? kotu olmus demedım, cumleler bozuk dedim. kimsenin hevesinin kırıldıgı yok. avukatlıkta yapma ısıne bak ayrıca
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bu Phasing sistemi Northrend'de Wrathgate questinde falan yaşanıyor. Ben ilk başta düzgün bir mekan gördüm, quest sonrasında her yer alev alevdi falan ve artık öyle göreceğim ama questi yapmayan adam hala düzgün görüyör oraları. Çok müthiş bir uygulama bu aslında. Warcraft içinde bizi 20 sene götürecek hikaye mevcut, iş heyecanı korumakta sanırım ki Blizzard Phasing gibi yeniliklerle bu heyecanı şu an baya iyi götürüyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Başkentler ve Tarihçeleri (HORDE)

OGRIMMAR

Efsanevi Orgim Doomhammer anısına kurulan Ogrimmar şehri, Orkların yeni yurtlarının başkentidir. Durotar’ın çorak topraklarındaki kanyonlara kurulan Ogrimmar, gelmiş geçmiş en büyük savaşçı şehridir. Şehrin heybetli duvarlarının ardında bilge ve yaşlı şamanlar genç olanları eğitirken, savaşçılar da bu tehlikeli topraklarda çıkabilecek olan savaşlara göğüs gerebilmek için arenada talim yaparlar.

THRALL- Durotan oğlu Thrall, yaşayan Orklar arasında en güçlü olandır. Silah olarak görkemli Doomhammer’ı kullanan Thrall, gözüpek bir savaşçı ve kuvvetli bir şamandır. Thrall, bütün Horde halkının en kuvvetli savaş şefidir. Buna Darkspear Trolleri ve Tauren kabileleri de dahildir. Onuru, kurnazlığı ve merhameti sayesinde insanlar ve Night Elfler arasından bile dostlar kazanmıştır. Thrall yaşamını halkının özgürlüğünü ve süregelen Horde halkını korumak için yaşar.


NAZGREL- Nazgrel bir zamanlar Thrall’ın babası tarafında yönetilen Frostwolf klanının üstün bir savaşçısıydı. Thrall klana geldiği zaman Nazgrel ilk başta onu kabul etmek istemedi, fakat Thrall kendisini savaşta ispatlayınca, Nazgrel genç Orka saygı göstermeyi öğrendi. O zamandan beri Thrall’a bir general olarak hizmet etti. Durotar’ın huzurunu ve güvenliğini sağlamak Nazgrel’in başlıca görevidir. O Horde’a ve Thrall’a tamamen bağlı, güçlü ve kudretli bir Ork olarak yaşamını sürdürür.



DREK’THAR- Frostwolf klanının yaşlı şamanlarından olan Drek’Thar yıllarca Thrall’ın hocası olarak kalmıştır. Doğuştan kör olan yaşlı şaman, değerini Horde’un karanlık zamanında değerini göstermiştir. Elemental ruhlarla iletişime geçebilen Drek’Thar, şamanistik güçlerini geliştirmek için uzun yıllar çalışmıştır. Elemental güçlerinin yanı sıra bilgeliği ve alçak gönüllülüğü ile de saygı görür. Yeni nesillere eski gelenekleri ve şamanistik güçleri anlatarak Horde’a hizmet eder.

*Troller Orkların görkemli şehri Ogrimmar’ı onlarla paylaşılar.


VOL’JIN- Vol’jin, troller arasındaki en kurnaz ve en güçlü shadow hunter’dır. Babası Sen’jin Thrall ve Horde için savaşırken ölmüştür, Vol’jin de tıpkı babasının hayattayken yaptığı gibi bütün gücünü ve bilgeliğini kabilesini daha iyiye götürmek için harcamaya yemin etmiştir. Vol’jin dahiyane savaş taktikleri ve kıvrak zekasıyla Thrall’a yıllarca hizmet etmiştir. Vol’jin zamanının büyük kısmını Ogrimmar’da, geçirir. Burada Thrall’a birlikte Horde halkının Kalimdor’daki güvenliği ve etkisini güçlendirmek için planlar yapar.


MASTER GADRIN- Gadrin, Vol’jin’in en güvenilir danışmanıdır. Aralarında Zalazane adında genç bir witch doctor olmak üzere çoğu Darkspear büyücüsünü ve priestini eğitmiştir. Fakat Zalazane mistik güçlerine etkisine kapılıp çıldırmıştır. Çılgın witch doctor Echo Adaları’nı lanetleyip Gadrin ve yandaşlarını adadan atmıştır. Gadrin, Zalazane’nin çılgınlığını sona erdirip Echo Adaları’nı tekrar ele geçirmek ve ölen yandaşlarının ruhlarını huzura kavuşturmak için çalışır

***
THUNDER BLUFF

Thunder Bluff şehri Mulgore’un eşsiz güzellikteki yeşil düzlüklerine bakan yükseltilerin üzerinde yer alır. Bir zamanlar göçebe olan Tauren halkı, bu şehri ticaret karavanları, yolcular ve bilgeler için bir merkez olarak kullanır. Şehir aynı zamanda tehlike peşinde koşan avcılar için de bir barınaktır. Uzun tahta köprüler şehrin yükseltilerle ayrılmış olan bölümlerini birleştirmek için kullanılır. Her düzlük çadırlar, uzun evler, renkli totemler ve şamanların yaşadığı kulübelerle süslüdür. Kudretli şef Cairne Bloodhoof da Thunder Bluff’da birleşmiş olan Tauren kabilelerinin huzur içinde yaşamasını sağlar.

CAIRNE BLOODHOOF- Cairne kendisini halkına hizmet etmeye ve onların güvenliğini bu karanlık dünyada sağlamaya adamıştır. Mükemmel bir savaşçı olan Cairne, dünyadaki en tehlikeli savaşçıdır. Savaşçılık yeteneğinin yanı sıra uysal bir kalbi ve ruhu olan Cairne, her zaman doğaya ve sakinliğe özlem duymuştur. Sorumluluklarını birine devredebildiği anda Thunder Bluff’ı hemen terk edip vahşi doğaya dönmeye hazır olduğu söylentileri Tauren halkı arasında yayılır. Çoğu kişi de oğlu Baine’i eğitip bir gün kendi yerine geçirmek istediğine inanır.


MAGATHA GRIMTOTEM- Magatha, Grimtotem klanının yaşlı hanımlarından biridir. Şamanistik güçlerle çok erken yaşta tanışan Magatha, tüm yaşamı boyunca saygı görmüştür. Eşini bir tırmanışta kaybeden Magatha, o günden beri Grimtotem savaşçılarının başına geçmiştir. Grimtotem klanı Magatha’nın Kalimdor’daki güçsüz ırkları yok edip, atalarından kalan yerleri tekrar ele geçireceğine inanır. Magatha Cairne ile sürekli Tauren halkının geleceği konusunda tartışır ve halkı yönetmede kendisinin daha uygun olduğuna inanır.

HAMUUL RUNETOTEM- Cairne Bloodhoof’un çocukluk arkadaşı olan Hamuul Runetotem, Thunder Bluff’taki en bilge druiddir. Hamuul Burning Legion saldırısında görkemli Night Elf Malfurion Stormrage ile arkadaşlık kurmuştur. Bilge druid, Hamuul’e vahşi doğanın sırlarını vermiş ve onu doğanın güçleriyle donatmıştır. O zamandan beri Hamuul, Cenarion Circle’ın seçkin bir üyesi haline gelmiştir. Yirmi nesildir ilk Tauren druid olmayı başaran Hamuul, Cairne’in sadık bir destekçisidir. Druidizmi seçkin nesle yayarak yaşamını sürdürür.

***
UNDERCITY

Undercity, gelmiş geçmiş en büyük insan şehri olan Lordearon’un harabeleri üzerine kurulmuştur. Arthas burayı Scourge’ün en büyük güç merkezi olarak inşa etmeyi planlamış, fakat yeni yeni kurulmaya başlayan bu şehir, Arthas’ın Lich King tarafından Northrend’e çağırılmasıyla birlikte boş kalmıştır. Arthas’ın yokluğunda Karanlık Leydi Sylvanas Windrunner burayı işgal edip Forsaken’lar için kullanmıştır. O zamandan beri Forsaken’lar, Arthas’ın yapımına başlamış olduğu bu büyük şehri bitirmek için çalışırlar.


SYLAVANS WINDRUNNER- Arthas dünyaya veba salmadan önce Sylvanas Windrunner Silvermoon’un cesur Korucu-Generallerinden biriydi. 3. Savaş sırasında Arthas elf krallığı Quel’Thalas’ı ele geçirdi. Sylvanas güçlerini son bir umut olarak Arthas’ın ordusuna karşı yolladı fakat Arthas onları yenilgiye uğratıp Sylvanas’ı banshee kölelerinden biri haline getirdi. İradesiz bir undead olarak lanetlenen Sylvanas, Lich King’in güçleri zayıflamaya başlayınca iradesini geri kazandı. Scourge’e karşı Forsaken olarak bilinen grubuyla ayaklanma başlattı. Undercity’den Forsaken halkını yöneten Sylvanas’ın tek amacı vardır: Arthas’tan intikamını alıp lanetlenmiş insanlarına özgürlüklerinin geri kazandırmak.



VARIMATHRAS- Dreadlord Varimathras bir zamanlar Burning Legion adına Plaguelands’i yöneten üç şeytandan biriydi. Bu üç şeytan Arthası ve Scourge’ü devirmek için Sylvanas ile işbirliği yaptı. Planları istedikleri gibi işledi; fakat Sylvanas bu sefer de şeytanlara savaş açtı. Kendi hayatını kurtarmak için Varimathras Sylvanas’a ve Forsaken’a işbirliği teklif etti. Şimdi Forsaken’ın en önemli ikinci adamı olarak Undercity’nin güvenliğini sağlamaktadır. Varimathras Sylvanas’a ve Forsaken’a işbirliği teklif etti. Şimdi Forsaken’ın en önemli ikinci adamı olarak Undercity’nin güvenliğini sağlamaktadır.

MASTER APOTHECARY FARANELL- Sağlığında Faranell büyük bir alchemist olarak Dalaran’ın bilge büyücüleri arasında yaşardı. En büyük hobisi iksirler, serumlar, panzehirler ile deneyler yapmaktı. Vebadan ölüp bir Forsaken olarak tekrar dirildiğinde iksirlere olan muazzam tutkusu derin bir vahşetle birleşti. O günden sonra Faranell Kraliçe Sylvanas için yeni zehirler, toksinler, salgın hastalık yayan iksirler geliştirir.


***Alıntıdır-Alliance Sehirleriyle ilgili şimdilik elimde kaynak yok ama sizlerinde katkısıyla eklenebilir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

raistlinthewiz said:
yazıyı sımdı bıtırdım bazı hatırlamadıgım yerleride hatırlamıs oldum. su aklıma geldi. sanki nerubianlar ile zul'gurub trolleri arasında ki savastan bahsedilmemis.


İlk tartışma konusu da bu olsun :)

Benim bildiğim kadarıyla Zul'gurub'taki orman trolleriyle Nerubianlar hiç karşı karşıya gelmedi.Zaten nerublar Northrend'e ait bır ırk ve ancak corrupt halleri bile lock modan'dan aşağı inemedi. ve orman trolleri stranglethorn vale de yaşıyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

The trolls fought them for many thousands of years, but never succeeded in winning a true victory over the Aqir. Eventually, due to the troll's persistence, the Aqiri Kingdom split in half as its citizens fled to separate colonies in the far northern and southern regions of the continent.

Two Aqiri city-states emerged -- Azjol-Nerub in the northern wastes, and Ahn'Qiraj in the southern desert. Though the trolls suspected that there were other Aqiri colonies beneath Kalimdor, their existence was never verified."

http://www.wowwiki.com/Ahn%27Qiraj

nerubianların 2 farklı sehri var yani, azjol-nerub ve ahn'qiraj. zaten trollerle savasanlarda ahn'qirajdakiler
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

kendı soruma cevabı buldum:

It is in this world that the Trolls ruled the eastern lands. No longer one united race, the trolls in the north had formed the empire of Zul'Aman while their counterparts in the south had built up what they called the Gurubashi Empire. These trolls, ever violent and aggressive, had managed to form a loose alliance that allowed them to defend their lands against a much larger threat that had taken control of the western parts of Kalimdor.

This threat came from a third empire - the civilization of Azj'Aqir.

It was at that time that the Azj'Aqir Empire ceased to exist and fell apart into two different city-states called Azjol-Nerub in the northern wastes, and Ahn'Qiraj in the southern desert. Though the trolls suspected that there were other Aqiri colonies beneath Kalimdor, their existence was never verified.

http://www.wowwiki.com/Aqir

yani sonucta grubashi ve aman empire trollerin tek azılı dusmanları human kabileleri degildi, azj'aqir empirelada baya savastılar dıe hatırlıorum. hatta zul'gurubun releasinde bu konu acıklanmıstı baya quest ve loreda die hatırlıorum

azj'aqir empireın yıkılıp 2ye bolunmesını saglayan troller
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Aqir Irkı Old God C'thun un yarattığı bir ırk ve yine insanlardan önce muntazam bir imparatorluğa sahip olan 2 troll (gurubashi ve amani) ırkıyla savastılar. O zamanlar Aqir ırkı Azj'aqir olarak bilinen bir medeniyete sahiptiler. Troller büyük yenilgiye uğradı ve bir daha eski hallerine güçlerine gelemeyecek derecede zayıflatılarak püskürtüldü.

Ardından Aqir medeniyeti ikiye bölündü;
Azjol-Nerub halkı olan Nerubians... Ve onlar Northrendde kaldı.
Ahn'Qiraj halkı olan Silithids... Ve onlarda Tanaris çöllerinde.

Zul'gurub trolleri gurubashiye bağlı. Ve onlar asla SADECE nerubianlarla savasmadı. Tam anlamıyla onlar Nerub/Silithit ayrımı olmadan once Aqir medeniyetiyle savastı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Zindanlar Ve Tarihçeleri
(Pre-TBC)


RAGEFIRE CHASM (Gazapateşi Kanyonu)
YER: ORGRIMMAR
Ragefire Chasm Ork’ların yeni başkentinin altındaki volkanik bir mağaralar şebekesinden oluşur. Son zamanlarda kanyonun ateşli derinliklerine, Shadow Council’e (gölge konseyi) bağlı bir tarikatin ikamet ettiği söylenmektedir. Bu tarikat Burning Blade (yanan bıçak) olarak bilinmekte ve Durotar’ın özerkliğini tehdit etmektedir. Bir çok kişi Ork savaş şefi Thrall’ın bu tarikatten haberdar olduğunu fakat Burning Blade’in kendisini Shadow Council’e götürebileceği düşüncesiyle yok etmediğini söylemektedir. Her iki şekilde de Ragefire Chasm’dan yayılan karanlık güçler, Ork’ların uğruna savaştığı herşeyi bozabilmektedir.

DEADMINES (Ölü Madenler)
YER: WESTFALL
Bir zamanlar insan topraklarındaki en büyük altın üretim merkezi olan Dead Mines, birinci savaş sırasında Horde’lar Stormwind şehrini yakıp yıktığında terk edilmiştir. Şimdilerde Defias Brotherhood (Defias Kardeşliği) burayı mesken tutmuş ve madenin karanlık tünellerini mabetleri haline getirmişlerdir. Söylentilere göre hırsızlar, akıllı goblinleri madenlerin derinliklerinde korkunç bir “şey” yapmaları için zorunlu olarak çalıştırmışlardır – ne olduğu ise halen bilinememektedir. Dead Mines’a uzanan yolun sessiz, sakin ve gösterişsiz Moonbrook kasabasından geçtiği rivayet edilir.

WAILING CAVERNS (Uğuldayan Mağaralar)
YER: THE BARRENS
Son zamanlarda Naralex adlı bir Night Elf Druid, Barrens’ın ortasında bir yer altı mağara ağı şebekesi keşfetmiştir. Bu doğal mağaralar hava akımı oluştukça uzun ve kederli bir uğuldamaya benzeyen sesler çıkaran buhar çatlaklarıyla doludur. Naralex mağaranın yer altı pınarlarını Barrens’ın bereketliliğini ve canlılığını yenilemek için kullanabileceğini düşünmüştür. Fakat bunu yapmak için, masalsı Emerald Dream’in (Zümrüt Rüyası) enerjisini çekmesi gerekmektedir. Bir kez Rüya’ya bağlandığında, Druid’in imgeleri bir kabusa dönüşür. Kısa süre sonra Wailing Caverns değişmeye başlar – sular kirlenir ve bir zamanlar uysal olan yaratıklar saldırgan, ölümcül yırtıcılara dönüşürler. Naralex’in hala labirentin kalbinde bir yerlerde, Emerald Dream’in sınırları ardında kısılıp kalmış olduğu söylenir. Naralex’in eski öğrencileri bile ustalarının kabusları yüzünden bozulmuş, kötü ruhlu Druids of the Fang’lere (Diş’in Druidleri) dönüşmüşlerdir.

THE STOCKADES (Barikatlar)
YER: STORMWIND
Stockades, Stormwind şehrinin kanal bölgesinin altında gizlenen yüksek güvenlikli bir hapisane kompleksidir. Warden Thelwater yönetimindeki Stockades dolandırıcılardan, politik asilere, katillere ve kıtadaki en tehlikeli suçlulara kadar bir çok mahkum barındırmıştır. Son zamanlarda bir mahkum tarafından çıkarılan isyan, Stokades içinde karmaşa yaratmış ve gardiyanların kaçması ile birlikte mahkumların içeride serbestçe dolaşabilmesine imkan tanımıştır. Warden Thelwater bölgeden kaçmayı başarmış, şu anda ise hapisanedeki isyanın başı olan kurnaz mahkum Bazil Thredd’in öldürülmesi için, heyecan arayan maceracılar kiralamaktadır.

SHADOWFANG KEEP (Gölgediş Kalesi)
YER: SILVERPINE FOREST
Üçüncü Savaş sırasında, Kirin Tor’un büyücüleri Scourge’un Undead orduları ile savaşmıştır. Dalaran’ın büyücüleri savaşta öldüğünde tekrar dirilmişler ve önceki güçlerini büyüyen Scourge’a katmışlardır. Gelişmelerinden hayal kırıklığına uğrayan Archmage Arugal (yoldaşlarının tavsiyelerine rağmen) Dalaran’ın azalan saflarını desteklemek için ekstra-boyutsal yaratıklar çağırmıştır. Arugal’ın çağırışı Azeroth dünyasına, aç Worgen’ları getirmiştir. Vahşi kurt-adamlar Scourge’ı katletmekle kalmamış aynı zamanda büyücülere de düşman olmuşlardır. Worgen’ler asil Baron Silverlaine’nin kalesini kuşatmışlardır. Pyrewood’un küçük bir mezrasında bulunan kale kısa sürede gölgeye teslim olmuş ve harabeye dönmüştür. Suçluluk duygusuyla deliren Arugal Worgen’ları çocukları olarak evlat edinerek, yeni adıyla “Shadowfang Keep”e çekilmiştir. Arugal’ın halen orada ikamet ettiği, koca hayvanı Fenrus tarafından korunduğu ve Baron Silverlaine’nin intikam peşinde olan hayaleti tarafından devamlı rahatsız edildiği söylenir.

BLACKFATHOM DEEPS (Karakulaç Derinlikleri)
YER: ASHENVALE
Ashenvale’deki Zoram Stand’in yukarısında bulunan Blackfathom Deeps, bir zamanlar Night Elf’lerin ay tanrıçası Elune’a adanmış muhteşem bir tapınaktır. Fakat Büyük Dalga, tapınağı yerle bir etmiş, Veiled Denizi’nin dalgaları altına gömmüştür. Daha sonra tapınak, gizemlerini keşfetmek üzere Naga ve Satyr ortaya çıkana, kadim gücü tarafından çekilene dek dokunulmadan kalmıştır. Efsanelere göre kadim yaratık Aku’mai tapınağın kalıntılarını kendine mesken tutmuştur. Başlangıçta var olan Eski Tanrılar’ın en sevdiği evcil hayvanlarından biri olan Aku’mai o zamandan beri çevrede avlanmaktadır. Aku’mai’nin varlığının cezbettiği Twilight’s Hammer (Alacakaranlığın Çekici) olarak bilinen kült (tarikat), Eski Tanrılar’ın kötücül varoluşlarında yaşamak üzere buraya gelmişlerdir.

GNOMEREGAN
YER: DUN MOROGH
Dun Morogh’da bulunan, Gnomeregan olarak bilinen teknolojik harika, nesiller boyunca Gnome’ların başkenti olmuştur. Yakın zamanda, mutant Trogg’lardan oluşan saldırgan bir ırk, büyük Gnome başkenti de dahil olmak üzere Dun Morogh’da bir çok bölgeyi istila etmiştir. İstilacı Trogg’ları yoketmek için ümitsizce bir girişimle, High Tinker Mekkatorque şehrin radyoaktif atık tanklarının acil havalandırma sisteminin çalıştırılmasını emretmiştir. Birçok Gnome havadaki bu kirlenmeye karşı sığınak aramışlar ve Trogg’ların ölmesini veya kaçmasını beklemişlerdir. Ne yazık ki Trogg’lar toksit saldırıdan rahatsız olsalar da, kuşatmaları azalmaksızın devam etmiştir. Zararlı sızıntılardan kurtulabilen Gnome’lar, yakındaki Cüce şehri Ironforge’a kaçmak ve sığınmak zorunda kalmışlardır. Burada High Tinker Mekkatorque sevgili şehrini geri almak için cesur kişilerden yardım sağlamaya çalışmıştır. Mekkatorque’un bir zamanlar güvenilir danışmanı olan Mekgineer Thermaplug’ın kendi insanlarına ihanet ederek istilanın olmasına izin verdiği söylenmektedir. Şu anda akli dengesi paramparça olan Thermaplug, Gnomeregan şehrinin tekno-efendisi gibi davranarak kara planlarını devam ettirmektedir.

RAZORFEN KRAUL
YER: THE BARRENS
10000 yıl önce, Kadimlerin Savaşı sırasında yarı-tanrı, büyük Agamaggan Burning Legion’la savaşmak üzere öne çıkmıştır. Devasa yabandomuzu savaşta düşmüş olmasına rağmen, eylemleri Azeroth’u bir harabeye dönmekten kurtarmıştır. Zaman içinde, kanının döküldüğü alanlarda, yeryüzünden devasa dikenli asmalar filizlenmiştir. Bu büyük tanrının çocukları olduğuna inanılan Quillboar’lar, bu bölgeleri mesken tutmak için gelmiş ve buraları kutsal saymıştır. Bu diken-kolonilerinin kalbi Razorfen olarak bilinir. Razorfen Kraul’un büyük alanı, yaşlı kocakarı Charlga Razorflank tarafından fethedilmiştir. Onun yönetimi altında şamanistik Quillboar’lar, rakip kabilelere ve Horde köylerine saldırmışlardır. Bazı spekülasyonlara göre Charlga, Scourge ajanları ile görüşmekte ve bazı gizli nedenlerden dolayı saflarına Undead katmaktadır.

RAZORFEN DOWNS
YER: THE BARRENS
Razorfen Kraul gibi, aynı büyük asmalardan meydana gelen Razorfen Downs, Quilboar ırkının geleneksel başkentidir. Dikenlerle yayılan labirent, yüksek rahip Death’s Head (ölümün eli) kabilesi de olmak üzere gerçek ve sadık Quillboar ordusuna ev sahipliği yapmaktadır. Fakat son zamanlarda, kaba mağaranın üzerinde bir gölge hayal gibi belirmiştir. Lich “Amnennar the Coldbringer” yönetimindeki Undead Scourge ajanları, Quillboar ırkının kontrolünü ellerine almış ve dikenli labirenti Undead gücünün bir tabyasına çevirmişlerdir. Şimdi ise Quillboar ırkı, Amnennar Barrens’da hakimiyetini yaymadan sevgili şehirlerini geri almak için ümitsiz bir savaş vermektedir.

THE SCARLET MONASTERY (Kızıl Manastır)
YER: TIRISFAL GLADES
Bir zamanlar Lordaeron rahipliğinin gururlu bir tabyası olan manastır, bir öğrenme ve aydınlanma merkeziydi. Üçüncü savaş sırasında Undead Scourge’ın yükselişi ile birlikte manastır, fanatik Scarlet Crusade’lerin (Kızıl Haçlılar) bir kalesine dönüştürülmüştür. Haçlılar, Alliance veya onlara bağlı herhangi bir insan olmayan ırka karşı toleranssızdırlar. Tüm yabancıların potansiyel Undead hastalığı taşıyıcıları olduğuna ve yok edilmeleri gerektiğine inanırlar. Raporlar, manastıra giren maceracıların, Scarlet kumandanı Mograine ile (fanatik olarak kendini adamış büyük bir garnizon savaşçıyı yöneten) mücadele etmek zorunda kaldıklarını belirtmektedir. Fakat manastırın gerçek efendisi, kendi adına savaşması için ölen askerleri dirilten dehşetengiz rahibe High Inquisitor Whitemane’dir.

ULDAMAN
YER: THE BADLANDS
Uldaman dünyanın yaradılışından beri yeryüzünün derinliklerine gömülü kadim bir Titan mahzenidir. Cüce kazıcıları yakın zamanda bu unutulmuş şehrin derinliklerine işlemişler ve Titan’ların ilk kusurlu yaratımlarını ortaya çıkarmışlardır: Trogg’lar. Efsaneler Titanların Trogg’ları taştan yarattığını söyler. Deneylerini başarısız olarak addettiklerinde Titan’lar, Togg’ları bir yere kilitlemişler ve tekrar denemişlerdir. Bu deneyin sonucunda da Cüce’ler ortaya çıkmıştır. Cüce’lerin yaratılmasının sırları, kadim şehrin derinliklerinde yatan büyük Titan kalıntıları olan, masalsı Norgannon Disklerine kaydedilmiştir. Yakın zamanda Dark Iron (kara demir) Cüce’leri öfkeli efendileri Ragnaros için diskleri ele geçirmek amacıyla Uldaman’a bir dizi akın düzenlemiştir. Fakat şehir, davetsiz misafirleri buldukları anda ezen, yaşayan dev taş yapılarla korunmaktadır. Diskler ise Archadeas adında büyük bir Stonekeeper (taş koruyucu) tarafından korunmaktadır. Bazı söylentile göre, Cüce’lerin taş derili ataları Earthen halen şehrin derinliklerinde gizli kuytularda yaşamaktadır.

MARAUDON
YER: DESOLACE
Vahşi centaur Maraudine tarafından korunan Maraudon, Desolace bölgesindeki en kutsal yerlerden biridir. Büyük tapınak/mağara, yarı-tanrı Cenarius’un iki ölümsüz oğullarından biri olan Zaetar’ın defnedildiği yerdir. Efsanelere göre Zaetar ve yeryüzünün elemental prensesi Theradras centaur ırkının ebeveynleridir. Çıkışlarının ardından barbar centaurların babalarına ihanet ettiği ve Zaetar’ı öldürdüğü söylenir. Bir diğer inanca göre Theadas kederi ile birlikte, Zaetar’ın ruhunu dolambaçlı mağarada hapsetmiş ve enerjisini de birtakım kötücül amaçlar için kullanmıştır. Yer altı tünelleri, Theradas’ın kendi elemental yaratıklarının yanısıra Centaur Khan’ların teklikeli ve saldırgan hayaletleri ile doludur.

THE SUNKEN TEMPLE (Batık Tapınak)
YER: SWAMP OF SORROWS (Keder Bataklıkları)
Bin yıldan fazla bir süre önce güçlü Gurubashi İmparatorluğu büyük bir iç savaş yüzünden yıkılmanın eşiğine gelmiştir. Atal’ai olarak bilinen bir grup önemli Troll rahibi, “Hakkar the Soulflayer” adlı kadim bir kan tanrısını geri getirmek için girişimde bulunmuşlardır. Rahipler yenilmiş ve tamamen sürgün edilmiş olmalarına rağmen, büyük troll imparatorluğu bunu kendi üzerine almıştır. Sürgün edilen rahipler kuzeye, Swamp of Sorrows’a kadar kaçmıştır. Orada, Hakkarı’ın bu yeni fiziksel dünyaya gelişi için gerekli hazırlıkları yapmak üzere, adına büyük bir tapınak inşa etmişlerdir. Büyük ejderhalar Aspect ve Ysera, Atal’ai’lerin planını öğrenmişler ve tapınağı bataklığın altına gömmüşlerdir. O günden beri tapınağın batık harabeler, içeri girmek veya dışarı çıkmak isteyenleri engelleyen yeşil ejderhalar tarafından korunmaktadır. Fakat fanatik Atal’ai’lerin Ysera’nın öfkesinden kurtulduğu ve kendilerini yeniden Hakkar’ın kara hizmetlerine adadığına inanılır.

BLACKROCK DEPTHS (Karakaya Derinlikleri)
YER: SEARING GORGE VE BURNING STEPPES ARASINDA
Bir zamanlar Dark Iron Cüce’lerinin başkenti olan, volkanik labrirentlerden oluşan bu şehir, artık Ateşlordu Ragnaros’un krallığını yapmaktadır. Ragnaros taştan yaşam yaratmanın sırlarını bulmuş ve tüm Blackrock Dağını ele geçirmek üzere golemlerden durdurulamaz bir ordu yaratmayı planlamaktadır. Nefarian ve yaratıklarını yenmek arzusuyla takıntılı olan Ragnaros nihai zaferine ulaşmak için her yolu deneyecektir.

BLACKROCK SPIRE (Karakaya Kulesi)
YER: SEARING GORGE VE BURNING STEPPES ARASINDA
Blackrock Dağının ateşli kızgın derinliklerinde oyulan bu büyük kale, Franclorn Forgewright adlı cüce taş üstadı tarafından dizayn edilmiştir. Dark Iron’ın gücünün sembolize edilmesi amacıyla kurulan bu kale, kötü Cüce’lere yüzyıllar boyunca ev sahipliği yapmıştır. Fakat ejderha Deathwing’in kurnaz oğlu Nefarian’ın bu büyük kale için başka planları vardır. O ve ejderha yaratıkları Spire’ın (kulenin ucunun) kontrolünü ele geçirmişler ve cücelerle dağın derinliklerindeki arazileri için savaşmışlardır. Cüce’lerin büyük ateş elementali Ragnaros tarafından yönetildiğini farkeden Nefarian, tüm düşmanlarını altetmek ve Blackrock dağını tamamen ele geçirmek için and içmiştir.

STRATHOME
YER: EASTERN PLAGUELANDS
Bir zamanlar kuzey Lordaeron’un mücevheri olan Stratholme Prens Arthas’ın, öğretmeni Uther Lightbringer’a ihanet ettiği ve kendi insanlarından yüzlercesini korkunç undeath vebasına bulaştığına inandığı için katlettiği yerdir. Bu olayı Arthas’ın düşüşü ve Lich Kralına teslim oluşu takip etmektedir. Şimdilerde bu yıkık şehir, güçlü lich Kel’thuzad tarafından yönetilen undead Scourge’a ev sahipliği yapmaktadır. Büyük Haçlı Dathrohan tarafından yönetilen Kızıl Haçlı’lara bağlı bir grup da yıklımış şehrin içinde yaşamaktadır. Bu iki taraf arasında sürekli ve vahşi bir savaş vardır. Stratholme’a girecek kadar cesur (veya ahmak) maceracılar iki tarla da karşı karşıya kalacaktır. Söylentilere göre şehir üç büyük gözetleme kulesinin yanısıra güçlü ölü dirilticiler, hayaletler ve yaratıklar tarafından korunmaktadır. Aynı zamanda raporlar, Scourge alanına girecek kadar cüretli herhangi birine gazabını salan, kötü niyetli bir kara şövalyeden bahsetmektedir.

SCHOLOMANCE
YER: WESTERN PLAGUELANDS
Scholomance, Caer Dorrow harebelerinin altında yatan bir dizi kriptadan (mezar) oluşmaktadır. Bir zamanlar asil Barov ailesine ait olan Caer Darrow, İkinci Savaş’ı müteakip harabeye dönüşmüştür. Büyücü Kel’thuzad Lanetliler Tarikatına asker alırken, Lich Kralına karşı hizmetlerine karşılık ölümsüzlük sözü vermiştir. Barov ailesi Kel’thuzad’ın karizmatik etkisine kapılmış, kaleyi ve kriptaları Scourge’a bağışlamıştır. Daha sonra tarikat Barov’ları öldürmüş ve kadim kriptaları Scholomance olarak bilinen necromancy okuluna dönüştürmüştür. Kel’thuzad artık kriptalarda yaşamasa da kendilerini adamış tarikat elemanları ve öğretmenler halen buradadır. Güçlü lich Ras Frostwhisper alanı yönetmekte ve Scourge adına korumaktadır. Aynı zamanda ölümlü, ölü diriltici Darkmaster Gandling okulun sinsi müdürü olarak görev yapmaktadır.

DIRE MAUL (Dehşetli Çekiç)
YER: FERALAS
12000 yıl önce Night Elf sihirbazlarından oluşan gizli bir tarikat tarafından inşa edilen kadim Elde’Thalas şehri, Kraliçe Azshara’nın en kutsal sırlarını korumak için kurulmuştur. Büyük Dalga tarafından harap edilmesine rağmen muhteşem şehrin büyük bir kısmı halen “Dire Maul” olarak ayakta durmaktadır. Harabelerin üç bölgesi de zaman içinde – özellikle hayaletleri, kötü Satyr’leri ve kuvvetli Ogre’leri - her türlü yaratığı görüp geçirmiştir. Yalnız en cesur maceracılar bu yıkık şehre girebilmekte ve eski mahzenlerdeki kadim kötülüklerle yüzleşebilmektedir.

ZULFARRAK
YER: TANARIS DESERT
Güneşin kavurduğu bu şehir, acımasızlıkları ve kara mistisizmleriye bilinen Sandfury (kumöfkesi) Toll’lerinin evidir. Troll efsaneleri, en güçlü düşmanlara dahi korku ve acizlik aşılayan Sul'thraze the Lasher adlı güçlü bir kılıçdan baheseder. Uzun zaman önce silah iki parçaya bölünmüştür. Söylentiler ise iki parçanın da Zul'Farrak’ın duvarlarının içinde bulunduğunu rivayet eder. Aynı zamanda raporlar Gadgetzan’dan kaçan bir grup paralı askerin de şehrin içinde kapalı kaldığını bildirmektedir. Yazgıları henüz bilinememektedir.Fakat belki de en rahatsız edici söylentilerden biri, kendisini uyandıracak kadar aptal bir maceracıya hesapsız bir yıkım getirecek olan, kadim bir yaratığın şehrin kalbindeki kutsal bir havuzda uyuduğudur.

***Alıntıdır/Kaynak Anonim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Karazhan

Duskwood ve Swamp of Sorrows arasında, keskin dişlere benzeyen ve hayal gibi beliren granit kulelerinin cansız bir kale oluşturduğu, ıssız Deadwind Pass bölgesi bulunur. Adından da anlaşılacağı gibi, burası yaşamdan yoksun bir mekandır.

Fakat bu, her zaman böyle değildi…

Medivh, son koruyucu, Deadwind’deki Karazhan kulesini evi yapmıştır.Başlangıçta kendisi ve hizmetkarı Moroes ile yaşıyordu.Sonralarındaysa Dalarandan gelen çırak büyücü Khadgar ve Orc elçisi görünümündeki Garona kule sakinlerindendi. Her ne kadar zamanının en büyük büyücüsü (ve insanlığın koruyucusu olması planlanan) olsa da, Medivh gizlice dünyaların yok edicisi olan Sargeras’ın kara ruhu tarafından sahip olunmuştu.Medivh aracılığıyla, Sargeras Dark Portal’ı açmiş ve orcların Azeroth’un ölümlü ırklarına savaş açmasını sağlamıştır.

Savaş ilerledikçe, Medivh Sargeras’ın kontrolüne karşı mücadele etmiştir. İçinde büyüyen büyük çatışma büyücüyü sonunda geri dönülmez bir deliliğe sevk etmiştir. Çocukluk arkadaşı ve kralın silah subayı olan Anduin Lothar, büyücünün ihanet hazırlığı içinde olduğundan şüphelenmiştir. Lothar, Medivh’in genç öğrencisinin (Khadgar) yardımları ile Karazhan’a saldırmış ve bir zamanlar silah arkadaşı olan Medivh’i öldürmüştür.

O günden beri kulede ve çevresindeki topraklarda korkunç bir lanet hüküm sürmektedir – Deadwind Pass’e ve Duskwood olarak bilinen bölgeye kara bir örtü gibi çöken lanet.

Şimdiki yıllarda Darkshire asilzadeleri, tüm bölgeye çöken bu afet, incelemek için Deadwind Pass’e girmeye cüret etmişlerdir. Kara kuleye girerler – fakat hiçbir zaman çıkamazlar. Aslında görgü tanıkları, asilzadelerin dehşetengiz ruhlarının Karazhan’ın duvarları ardında, kulenin harabeleri arasında sonsuza dek mahkum olduklarını bildirmektedir. Ayrıca çok daha korkunç ruhların, deliren büyücünün şeytani çağrılarına cevap verilen, çalışma odasında bulunmaktadır. Çok sayıda terörü barındırmasına rağmen, kulenin arcane kütüphanelerinde bulunabilecek bilinmeyen sırlar yüzünden maceracılar hala Karazhan’a ilgi duymaktadır. Söylentilere göre büyülü koridorlar Medivh’in şahsen kendisine ait olan güçlü büyü kitapları içermektedir.

Karazhan kulesi ziyaretlerinde tek bir şey kesindir…

… bir kez girdiniz mi, dışarıya asla çıkamayabilirsiniz.

***

Eski Karazhan kulesi, bir zamanlar Azeroth’un bilinen en büyük güçlerine ev sahipliği yapmıştır; büyücü Medivh. Koridorlarında her türden dünyadışı varlıklar çağırılmış, diğerlerinin dokunmaya dahi cesaret edemeyeceği büyüler araştırılmıştır.Ve bir rivayete göre kule aynı zamanda boyut kapısıdır. Şimdilerde Karazhan terkedilmiştir; efendisi gitmiş, canavarımsı varlıklar ve hayaletler dizginlenmemiş güçleri büyümüş, koridorlara girecek kadar cesur veya aptal olan herkesin üzerine çullanmak için beklemektedir.

*** Alıntı/Anonim Kaynak
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Lanetlenmeye giden Yol -Kel’Thuzad- Naxxaramas
(Path of Damnation)


Bu tükenmek bilmeyen rahatsızlıklar gittikçe büyüyor. Yapılabilmesi için haftalarca ayin ve hazırlık gerektiren, hassas bir büyünün tam ortasındaydım. Kel’Thuzad, onu suçlayanların karşısında çıkmadan önce saatlerce bekletilmiş, burnundan solumaktaydı. Grubun sözcüleri Drenden ve Modera, onun uzun süredir en önemli iki eleştirmeni olmuştu. Yine de, bu engizisyonu henüz kendini göstermemiş Antonidas’ın desteği olmadan gerçekleştiremezlerdi. Yaşlı adam neyin peşindeydi?





Drenden söylendi. “İlk defa bir büyüye ‘hassas’ dendiğini senin tarafından duyuyorum.”

“Cahil bir adamdan cahil bir düşünce,” dedi Kel’Thuzad soğuk bir keskinlikle.

Neden sonra uzaktan bir ses onunla konuştu, bir arkadaşın sesi. Şimdiye kadar sözleri kendisininkilere o kadar yakındı ki, onların kendi düşünceleri olduğunu düşünmüştü. Senden korkuyor ve sana gıpta ediyorlar. Ne de olsa, bu yeni çalışmaların ışığında, gittikçe bilgileniyor ve güçleniyorsun.

Ani bir ışık çakması oldu ve kaşları çatık gri saçlı bir büyücü holde göründü. Küçük tahta bir sandık hemen kolunun altındaydı.

“Kendim görmesem inanmazdım. Sabrımızı son kez suiistimal ettin Kel’Thuzad.”

“Saygıdeğer Antonidas varlığıyla sonunda bizleri onurlandırdı. Hastalandığını düşünmeye başlamıştım.”

“Yaşlanmak seni korkutuyor, değil mi?” diye tersledi Antonidas. “Sadece bir alternatif olduğunun farkına varıyorsun.”

Bırak böyle düşünsün, bu onu rahatlatıyor.

Rahatlatıcı bir şekilde Antonidas devam etti, “Sağlığım içinse endişelenmene gerek yok. Sadece başka bir yerde meşguldüm.”

“Yasaklanmış büyü kanıtları bulmak için odalarımı mı araştırıyordun? Sen daha iyi bilirsin.”

“Doğru, odaların herhangi bir kanıt barındırmıyor. Diğer yandan, Northlands’deki ambarların…” Antonidas ona iğrenme ile baktı.

Gizlice gözetleyen bu doğrucu adam lanetler okudu. “Hakkın yoktu…”

Antonidas asasını yere vurdu, onu susturdu ve diğer büyücüye döndü. “Binaları bir takım şer deneyler yapılan laboratuvarlara dönüştürmüş. Kendiniz görün meslektaşlarım. Emeklerinin meyvesini görün.” Sandığı açtı ve herkesin görebilmesi için çevirdi.
Bir dolu farenin çürüyen kalıntıları ortaya çıktı. İki tanesi kaçmak için hala sandığın duvarlarını tırmalıyordu. Birçok büyücü ayağa fırladı ve aniden son derece gürültülü bir sessizlik çöküverdi. Odanın arkasında oturan altın saçlı high elf, Prens Kael’thas dahi irkildi.

Mahkum farelere döndüğünde Kel’Thuzad hareket etmeyi kestiklerini gördü. Görünüşe göre bir başarısız örnek daha. Sorun değil. Bir gün elbet sağlam bir undead örneği yaratacaktı. Sıkı çalışmaları haklı çıkacaktı. Sadece zaman meselesiydi.
Seni sessiz kılan büyünün dokusunda açıklar var. Nasıl çözeceğini sana göstereyim mi?
Zaman ve bilinmeyen müttefiki muammalı sesi ile ona amacına bir adım daha yaklaşması için yardım etti. Göster bana, diye düşündü.

Bir ışık çakması ile genç bir kadın ortaya çıktı. Antonidas’ın yanına seğirtirken, high elfi’in bakışları yoğun bir şekilde onu izledi. Fakat Jaina Proudmoore ona dikkat etmedi, sadece görevlerine odaklanmıştı. Yakışıklı prensin şansı yoktu.
Jaina’nın ışıltılı mavi gözleri Kel’Thuzad’a bir bakış attı. Sandığı Antonidas’tan aldı ve Antonidas ekledi,” Yardımcım sandığın ve
içindekilerin yanarak kül olduğundan emin olacak.”

Kadın başıyla selam vererek odadan ışınlandı. Odanın diğer ucunda high elf, kadnın yok olduğu noktaya kaşlarını çatarak baktı. Başka şartlar altında Kel’Thuzad bu sessiz dramayı şaşırtıcı bulabilirdi. Fakat karşı koyan olmadan Antonidas tiradına devam etti. İçin için köpüren Kel’Thuzas kendini serbest bırakma çalışmalarına devam etti.

“Bu duruma yeterince izin verdik. Ona yön vermeye, doğru yolu göstermeye çalıştık. Şimdi ise onu şer büyü çalışırken buluyoruz. Kirin Tor’un adı yerel halk arasında hızla lanetle anılmaya başlanır oldu.”

“Yalan söylüyorsun!” Kel’Thuzad bağırdı, az da olsa birkaç büyücü tekrar onundu, bir açıklama bekliyorlardı. “

“Köylüler 2. savaşı aynen bizim söylediğimiz gibi hatırlıyor. Orclar hakkında ne isterseniz söyleyin; Warlock ları büyük güce kumande ediyorlardı. Öyle güçler ki karşısında çok az savunmamız vardı. Bizim, bu büyüleri öğrenip kendimiz için kullanmak gibi bir zorunluluğumuz var!”

“Ömürleri saatler ile ölçülen, bir ordu ölü fare oluşturmak için mi? " Antonidas buz gibi bir şekilde sordu...”Evet çocuğum, senin günlüklerini de buldum. Bu tiksinç işlerin kayıtlarını oldukça detaylı tutmuşsun. Bu işe yaramaz – zavallı ucubeleri orclara karşı kulanmayı düşünmüş olamazsın. Tabiki şunu kabul edersek, orclar mevcut uyuşkluklarından sıyrılıp, toplama kamplarından kaçıp, bir şekilde tehdit oluştururlarsa..”

“ Senden azıcık daha genç olmam beni çocuk yapıyor.” Diye tersledi Kel’thuzad. “Farelere gelince, onlar sadece benim katettiğm yolun göstergeleri. Sıradan deney teknikleri.”



"Bugünlerde zamanının coğunu kuzey diyarlarında geçirdiğinin farkındayım. yokluğunun süresi arttıkça daha çok göze batıyor. hemde kralın yeni vergileri arttırmasıının sivil isyanı kışkırttığı bir dönemde. kişisel hedeflerin halkın isyanını kışkırtabilir. Lordaeron sivil savaştan yeterince acı çekti."


Vergiler hakkında bilgisi yoktu.Antonidas mutlaka abartıyordur.Ayrıca gerçek büyücüler her durumda büyük amaçlara odaklanmalıydı."Daha dikkatli olacağım" dedi sıktığı dişlerinin arasından.


"ne kadar dikkatli olursan ol bu sırrı saklaman için yeterli değil" dedi Drenden.


Modera ekledi; "Biliyorsunki biz herzaman düz sade bir yol izlemişizdir halkimizi korumak icin...kendimizi riske atmadan. İnsanlığımızı feda etmeden. en iyi ihtimalle yontemlerin bizi inancsiz lar olarak görünmemize neden olacak."


Bu çok fazlaydı. "Biz zaten asırlardır tanrı tanımaz olarak anıldık. Klise hiçbir zaman yöntemlerimizi onaylamadı. ama biz halen burdayız."


Kadın onayladı. "Çünkü bizleri yok olmaya ve çürümeye götüren karanlık büyüleri yok saydık"


"Çünkü bizler işe önemsiziz"


"Yeter" diye gürledi Antonidas. Modena ve Drenden'e doğru konuşarak ekledi; "Eğer sözler yanlızca onu aşarsa, bizden önce birşeyler yapacaklardır"






"Sözlerinizi yeterince duydum" dedi Kel'Thuzad "Affedici tanrılar, onlardan bıkana kadar onlar hakkında çok şey duydum! Sizler benim sözlerimi duymayanlarsınız, ve kendi eskimiş antik korku..."


"Bugün buradaki amacımız hakkında yanlışınız var" diye sözünü kesti Antonidas " Bu bir mütalaa değil Şu an dan itibaren tüm işlemlerin gözlem altında tutulacak. Karanlık büyüler e ait tüm eşyaların işaretlenip tanımlandıklarında yok edilecek."






İsimsiz müttefiği onu bunların olucağına dair uyarmıştı, ama Kel'Thuzad inanmamıştı. Garip olan neredeyse tüm bunların geçip gittiğini hissetmiş olmasıydı.






"Işığın buyruğu" ile dedi Antonidas sakince, "Kral Terenas kararımızı onaylıyor. Eğer bu delilikten vazgeçmez isen sahip olduğun rütbelerden ve arındılacak ve dalaran dan sürgün edileceksin.. elbetteki Lordaeron dan da."






Kel'Thuzad eğilerek selam verdi ve salon u terketti.Kirin Tor onu çok fazla susturuyordu. tüm bu korkular yaptıklarının daha çok açık edilmesine neden oluyordu. Bir kezliğine onların korkaklığı işine yaramıştı. Zenginliği kralın adamlarında hiç işe yaramıyordu. böylece gözlerde uzak yerlerde kendini geliştirebilecek araştırmalarına dewam edebilecekti.






Bir kurt sürüsü Kel'Thuzad ı millerce takip etti taki büyü mesafesinin dışına çıkana kadar.



Omuzunun üzerinden onları gördü yere sinmiş kulaklarını dikmiş bi halde ona doğru hareket ediyorlardı Şükür ki sert rüzgarlar giderek azalıyordu ve etrafındakiler daha fazla duyumsama şansı oluyordu Icecrown un eteklerine vardığında çok az kaşif buralara kadar gelmiş ve daha da azı geri dönerek buraların hikayelerini anlatabilmişti. Ama Kel'Thuzad tüm bu yükü tek başına taşımaya ve tüm dünyaya tepeden bakmaya kararlıydı.



Ne yazıkki buzlarla kaplı northrend in hiç bir haritası mevcut değildi.ve buraya kadar yolunu tesadüfler ile bulmuştu,bilinmeyen yolunun onu gerçek hedefine götürmesi gibi, teleport olamıyordu,ne kadar zamandır yürüdüğünü bilmiyordu üzerindeki aba buzlar yüzünden rahatsız edici hale gelmişti.


Bacakları birer taş sütun gibiydi: hissiz ve rahatsız. Vücudu kapanmak üzere olan bir makine gibiydi. Eğer yakında bir barınak bulamazsa, burada ölecekti.

En sonunda ufak bir ışık huzmesi dikkatini çekti, üzerinden büyülü semboller olan, taştan yapılma bir dikit ve ötesinde bir şehir.

En sonunda! Dikit i geçti ve saf enerjiden oluşmuş gibi görünen bir köprüden geçti. Şehrin kapıları yaklaşmasıyla açıldı, ama kısa bir mesafe kala durdu.

Giriş yolu iki adet grotesk yaratık tarafından – belden altları örümcek – korunmaktaydı. Altı adet dar bacak her yaratığın ağırlığını dengeliyor, diğer iki uzuv, çarpık bir insan bedenine yapışmış kollar gibi duruyordu. Yaratıkların formundan ziyade daha dikkat çekici olansa, mevcut durumlarıydı.

Bedenlerinde, bir çok açık yara vardı ve en kötüsü bile geliişigüzel bandajlanmıştı. Gardiyanlardan bir tanesinin kolu dönmesi
imkansız bir açı ile bükülmüş. Birtanesinin dişlenmiş karnından garip bir sıvı akıyordu ancak bu yaratık bunları temizlemek ya da
iyileştirmek için herhangi bir çaba sarfetmiyordu.

Bilindik yaşayan ölü kokularına rağmen, gardiyanlar, Kel’thuzad’ın farelerinin tersine, herhangi bir şaşkınlık işareti vermiyordu. Örümcek şekilli yaratıklar yaradılışlarından gelen güç ve koordinasyonlarını hala koruyor olmalılardı. Öbürtürlü, çok sıradan, zavallı gardiyanlar olurlardı. Yaratıcıları belliki yeteneklibir Necromancer dı. Kel’thuzad’a sürpriz olansa, gardiyanların onun gelişi ile kenara çekilmesiydi. İyi şansını sorgulamakta isteksiz bir şekilde, belirgin şekilde sıcak olan,şehire girdi. Holde ileride, bu yarı örümcek yaratıkların, hasar görmüş bir heykeli vardı. Bu büyük şehir-bina yeni yapılmış gibiydi. Ancak heykel eskiydi. Düşününce, yolda buna benzer heykerller olduğunu hatırladı. Soğuk aklını uyuşturuyordu...

Tahminen, necromancer, bu örümcek gibi yaratıkların krallığını fethetmiş, ve onları yaşayan-ölü haline getirmiş, ve zenginliklerini ganimet olarak yağmalamış olmalıydı. Merak içini doldurdu. Burada büyük şeyler öğreneceğine emindi...
Holün sonunda, devasa bir yaratık sallanarak görüş alanına girdi: böcek ve örümcek arasında grotesk bir karışım...
Yavaşça yaklaşan bu yaratığı incelediğinde,Kel’thuzad, daha da fazla yara ve bandaj gördü. Aynı gardiyanlar gibi o da bir yaşayan-ölü idi, ancak devasa cüssesi, hayran olunmaktansa korkulmasına sebebiyet veriyordu. Böyle bir yaratığı yokedecek gücünün olup olmadığı hakkında şüpheye düştü, kaldı ki ölümden kaldımak şöyle dursun...

Yaratık onu derin, kalın, devasa vücudunun içinde titreşen bir sesle karşıladı. Mükemmel şekilde anlaşılır bir ortak lisan kullanmasına karşın, sesi, Kel’thuzad’ı ürpertmişti. Garip bir vızıltı ve klikleme sesi kelimelerinin altında saklı duruyordu. “Efendi sizi bekliyor büyük büyücü. Ben, Anub’arak”

Konuşmak için hem motor yetenekleri hemde zekası var – Büyüleyici!! “Evet. Onun çırağı olmak istiyorum.”
Dev yaratık aşağı, ona doğru bakıyordu. Belki de onun lezzetli bir yemek olup olmayacağı hakkında mütalaya düşmüştü.

Kel’thuzad sinirli birşekilde boğazınını temizledi. “Onu görebilir miyim?”

“Zamanı gelince” diye gürüldedi Anub’arak. “Şu ana kadar yaşamını bilgiyi bulmaya adadın. Hayran olunacak bir amaç. Ancak, senin bir büyücü olarak tecrüben, seni Efendiy’ye hizmet etmene hazırlayamaz.“
Böyle bir konuşmaya hangi ilham sebep olmuş olabilirdi? Majordomo Kel’thuzad’ı bir rakip olarak görüyor olabilir miydi? Bu bir an önce ortadan kaldırılması gereken bir yanlış anlama idi.
“ Kirin Tor un eski bir üyesi olarak, emrimde senin hayal edebileceğinden fazla büyü var. Ben Efendi’nin vereceği görevlere fazlası ile hazırım.”
Anub’arak sessizce karşılık verdi...
"Göreceğiz..."


Anub'arak onları dunyanın derinliklerine doğru sayısız tünellere yönlendirdi. Sonunda Kel'Thuzad ve onun yonetiminde isimsiz harabe bir zigurat a vardılar, Anubarak; bu Naxxramas tı dedi. Bu mimari başka bir yarı-örümcek yaratıklar tarafından yaratıldı.


Anub'arak ın onlara ilk gösterdiği oda bağlılıklarını yitirmiş yaşayan-ölü örümceksilerle doluydu. ayrıca örümcekler buralarda dolanıyor , çevreye ağlarını örmek ve yumurtalarını bırakmakla meşguldüler.


Kel'thuzad hoşnutsuzlugunu gizledi. Yaşayan-ölü örümceksilerden bir tanesi ; "Onlara benziyorsun. Aynı ırktanmı geliyorsun?" dedi


"Nerubian ırkı, evet. sonra Efendim geldi onun gücü yayılırken ona karşı savaştık,aptalca.. bir şansımız olduğuna inandık. Çoğumuz burada katledildi ve bir undeath olarak tekrar diriltildi. Yaşarken ben bir kraldım. Bugün bir Mezar Lorduuyum"


"Ölümsüzlüğe dönüşün ile ona hizmet i kabul ettin" diye tamamladı Kel'Thuzad.

Bu, Necromancer in yaşayan-ölülerden sadakati “zorlayarak” kazandığı anlamına geliyordu.

Kel'Thuzad muhtelemen buraya kendi özgür iradesi ile gelen ilk kişi olmalıydı. Konuyu değiştiren Kel'Thuzad ; "Bu yer tamami ile senin insanların ile dolu. burayı yönetmek için alıyorum?" dedi soru sorarcasına.


"Ölümümden sonra hizmetkarlarımı bu ziggurat ı yeni Efendimız için ele geçirmeye gönderdim. aynı zamanda onun tasarımına hizmeti öğrendim. Ne yazık ki, Naxxramas tamami ile benim kontrolüm altında değil. Ya da başkasının sadece bir kısım. Bu yalnızca dört kanat tan bir tanesi."


"Bu durumda önden gidin cyrpt lord bana dinleceğim yeri gösterin" dedi Kel'Thuzad


İkinci kanatta herşey Kel'thuzad ın umut ettiği gibiydi. Nadir büyülü objeler,Laboratuar aletleri ve diğer pek çok eşya, kendi eski laboratuarından utanmasını sağlayacak türden. Bir asistan ordusuna ev sahipliği yapacak kadar büyük odalar , tekrar canlandırılımıs ölümsüz yaratıklar. Hatta bir kaç insan bile vücudları incelenebilmesi için buraya yerleştirilmişti. insan vücudlarında bir yara izi gözükmüyordu : Nerubianların tarzına uymayan bir durum, Necromancer vücutların çevredeki bir mezarlıktan alındığını tahmin etti. Dikkat çekmemek için iyi bir yol yoksa Kirin Tor hızla harekete geçebilirdi.


Ne yazıkki üçüncü kanat daha az ilgi çekici idi. Anub'arak ona bir silah deposu gösterdi ve bir savaş eğitim alanı. Sonra Mezar Lorduu onu yüzlerce hayır! binlerce varil ve sandıklarla dolu bir odaya götürdü. Neden Naxxramas çok fazla stoğa ihtiyaç duymuştu ki? Piramit kuşatma altında olsa bile gayet yeterli stoğa sahipti.






Ve sonunda Anub'arak son piramidin son kanadına vardı. Dev zehirli mantarlarların yetiştiği bahçelerle dolu yere geldiklerinde Kel'Thuzad hastalığı hissetti. Her bir mantar sağlıksız görünüyordu - muhtemelen zehirlenmişti - yakından incelemek için gitti, adım attığında bir yumruk büyüklüğündeki böceği ezdi.


"Ustam yaşamanı istiyor senin zamanın daha gelmedi."


Nefesi kesilerek; "Bunun beni öldürmesi mi gerekirdi?"


"Burada yaşarken Efendi’ye hizmet etmeyen pek çok şey var. bu işleri zorlaştırıyor." Kel'Thuzad ın anlamadığını söyleyen bakışlarını gören Mezar Lordu "Gel. Sana göstereceğim" dedi.


Anub'arak onu bir hücreye götürdü, 2 kişinin hapis olduğu.. Köylüler kendi kıyafetleri içindeydi ama Adam kadını kollarında bir örtü ile sarmalamıştı, hayalet gibi beyaz ve ter içindeydi. Her ikisi de canlıydı, ama kadın kesinlikle hasta gözüyordu. Kel'Thuzad Mezar Lordu a doğru ufak bir hareket yaptı. kadının umutsuz gözleri Kel'Thuzad ı buldu ve parladı: "Acıyın lordum! vücudum yok oluyor neler olacağını biliyorum, lütfen bana ateş edin yalvarıyorum huzur içinde ölmeme yardım edin."


Kadın necromancer in kölesi olmaktan korkuyordu. Anub'arak a göre kadının seçim şansı yoktu Kel'Thuzad uzağa baktı. Ne de olsa kadın çok fazla yaşayamazdı.


Adamın kolundan ayrıldı hücre parmaklıklarına tutundu. "Lütfen! bana yardım etmeyeceksen, en azından kocamı kurtar!" ve kadın umutsuzca yıkıldı.


"Hşş tatlım" adam kadının sırtına yaslandı. "seni yanlız bırakmayacağım"


"kadını sustur" diye fısıldadı Kel'thuzad Anub'arak a


"Sesler sizi rahatsızmı etti?" yıldırım hızı ile pençelerinden birini savuran Anub'arak parmaklıkların arasından kadının kalbinden vurdu ve cesedi yere yapıştırdı.


Kocası acı ile uğuldadı. Kel'Thuzad geri dönmeye başladığında ceset çürümeye değişmeye taş zemine yayılmaya başladığında durdu. Erkek köylü şoka girmişçesine hareketsiz ve sessizce kaldı. Kadının rengi yeşile doğru dönmeye başladı. daha çok yeşilimsi griye. Vücudu spazmlar ile kasılmaya başladı dengezice ayakları üstünde doğruldu kafasını bir yöne döndürdü ve kocasını göstererek "Gardiyanlar, şu adamı alın buradan" dedi. Gardiyanlar kıpırdamadı. Hırlayan kadın parmaklarını kahverengi saçlarına doladı . Kel'Thuzad kadının yüzünde birşeyler fark etti. Damarları derisinin altında kararmaya başlamıştı ve gözleri hayvani,delicesine bakıyordu.


Kocası şüpheyle sordu.. "Aşkım? iyimisin?"


Kısa bir kahkaha ağzından kaçtı ve adam ona bir adım attığında sindi. Ona doğrı bir adım daha attığında "Daha fazla yakına gelme." dedi


Adam kadını dinlemeyrek yaklaştı, ama kadın adama doğru saldırdı ve onu geriye uçacak kadar güçlü ittirdi. adam demir parmaklıklara çarparak sersemledi.


"Uzak dur" kadının sesi daha gırtlaktan gelmeye başladı "canın yanar" kadın kolunu etrafına doladı geri döndü hücrenin diğer köşesine sıçradı. "canın yanar,canın yanar" ve acı ile inledi.


Kel'Thuzad kadını izledi,kadın bir elini göğsündeki deliğe koydu.bir an titredi ve parmaklarını ağzına götürdü, vücudundaki delikten gelen kanı emdi. yalpalarayak adım attı, kocasına doğru savruldu ve dişleri ile adamı ısırdı. Adam çığlık atarken vücudunun kanı hücrenin zeminini doldurdu. Kel'Thuzad uzaklaştı. Gözlerini kapamak bir çözüm getirmiyordu. halen sesleri duyuyor, çığlıklar parçalanan et sesi yankılanıyordu. yumuşak vahşi bir miyavlamayı andıran ses ona kadının bir an için yaptığının farkında olduğunun ama kendisini durduramadığını farkettirdi.


Tüm bu manzara karşısında rahatsız olan Kel'Thuzad Naxxramas ın dışına ışınlandı. Uzaklara doğru yürüdü ve kustu. Zemindeki karları yüzüne sürdü. ve birdaha hiç bir zaman temiz olamayacağını anladı. Kendi içinde neyi incelemesi gerekiyordu?


Bir bir, parça parça düşünceleri yerlerine oturmaya başlamıştı. Bu Necromancer genelin reddettiği, yasakladığı büyüleri çalışan, basit bir akademisyen değildi.Yada evini saldırılardan korumaya çalışan biri... İnsanları zombilere çevireren bir sıvıyı yüsek miktarda üretiyordu. Naxxramas aynı zamanda muazzam sayıda stoğa silaha zırhlara ve eğitim alanlarına sahipti.


Ve tüm bunlar savunma için değildi. Savaşa hazırlıktı.


Ani bir rüzgar ile düşüncelerinden çıktı. garip bir ses ile bir grup Tayf gözlerinin önünde belirdi. Onlar hakkında yıllar önce Violet Citadel de iken yazılar okumuştu. Dumanlı yarı saydam halleri ve hiçbirşeyden çekinmeyen parlak gözleri ile karşısında dikildiler. Tayflardan birisi yaklaştı ve, "ikinci yol? gördüğün üzere küçük hilelerin burada sana yardımcı olmaz Efendim dan kaçamazsın.Ne yapmayı düşünüyorsun peki? nereye gideceksin? kim sana inanır? dedi.


Savaş yada uç : bunlar kahramanca tercihler. Kahramanca ancak anlamsızca. Onun ölümü hiç bir şeye hizmet etmeyecek. Necromancer'in çıraklığını kabul ederek Kel'Thuzad kendi yeteneklerini zamanla geliştirebilirdi. Yeterli bir eğitim ile necromancerı bile aşabilir ya da onu savunmasız yakalayabilirdi.


Tayf a doğru onayladı. "Pekala” dedi “Beni ona götür"

Tayflar onu Uçan şehir e geri ışınladılar ve bir çok holden –ki Kel’Thuzad bu holleri hatırlamayacağını çok iyi biliyordu – aşağı doğru ona eşlik ettiler. En sonunda, yerin derinlerinde, O ve tayflar nemin ve soğuğun ürpertisinin kemiklere işlediği devasa bir mağaraya girdiler. Mağaranın ortasında, başdöndürürcesine uzun kayadan sivri bir kule vardı. Kar ile kaplı bir sıra merdiven, bu sütunun tepesine tırmanıyordu.


O ve tayflar tırmanmaya başladılar. Kalbi, korku ve heyecanla atıyordu. Adımlarının yavaşladığını hissettiği anda, tekrar hızlanıyordu. Ancak bu kararı fazla uzun sürmemişti hernasılsa. Sanki bir ağırlık onu aşağı çekiyordu. Belli ki, Northrend’teki bu uzun yolculuk kendisini düşündüğünden çok yormuştu.


Kendisinin çok çok üzerinde, kulenin teesinde, zar zor seçebildiği koca bir parça kristal vardı. Kar değmemiş bu kristal, sönük mavi bir pırıltıya sahipti. Necromancer ın varlığından işaret yoktu


Tayflardan biri, buz gibi bir rüzgar üfleyerek, Kel’thuzad ı ittirdi. Adımları arasında gecikmeler başlamıştı tekrar. Sıkıntılı bir şekilde cüppesine sarındı ve kendini zorlayarak tırmanmaya devam etti, zar zor nefes almasına rağmen....


Zaman geçti, ve karla karışım bir yağmur patlaması bilincini tekrar yerine getirdi. Merdivenlerin tam ortasında asasına yaslanmak için durmuştu. Hava ağır ve boğucuydu, zar zor nefes alıyordu. “Bana bir dakika ver” diyebildi..


Arkasından bir tayf seslendi, “Biz dinlenemeyiz, neden sen dinlenesin ki?”


Acımasız bir şekilde Kel'Thuzad tırmanışına devam etti ve omuzlarını, büyümekte olan yorgunluğu bastırmak istercesine kamburlaştırdı. Kafasını kaldırdı ve yaklaştığı kristali gördü. Bu mesafede, her yerinden sivri parçalar çıkmış ve içinde karanlık bir figürün oturduğu bir taht a benziyordu. Kötü bir şeyin olduğunu belli eden bir hale ile kaplıydı.


Tayflar, Kel’thuzad ın bedenine sürtünerek on korkuttlar ve bunun etkisi ile bir çığlık yükseldi. Çığılığın yankısı , mağaranın duvarlarında dolaştı. Kürkten yapılma pelerinine korkudan bembeyaz olmuş titrel ellerle sarındı.Nefesi boğazının gerisinde tıkanmıştı ve arkasını dönüp kaçmak için içinde dayanılmaz bir istek oluştu. “Efendi Nerede?” diye sordu sesi yüksekti ve korkudan titrek çıkmıştı..


Cevap gelmedi, sadece bir selamlama vahşi bir şekilde kırbaç gibi patladı. Sendeledi ve bastığı yeri sağlamlaştırdı. Her adımla beraber, tepesinde sallanan taht daha bir baskı uyguluyor, belini büküyor başını öne eğdiriyordu. Zar zor dik yürüyebiliyordu. Çok geçmeden elleri ve dizleri üstüne düştü.


Necromancer direk Kel’Thuzad ile artık uzaktan yakından insanlıkla alakası olmayan bir ses ile konuştu: Bu senin ilk dersin olsun. Ne sana ne de senin insanlarını sevmiyorum. Bilakis insanlığı bu dünyadan silmek amacındayım, hata olmasın: Bunu yapacak gücüm var.


Merhametsizce, Tayflar durmasına izin vermediler. Aşağılanmışlığın ötesinde bir şekilde, asasını bırakıp sürünmeye başadı. Necromancer in nefret dolu duyguları onun canına okumuş ve onu süründüğü karın içine gömmüştü.. Kel'Thuzad Titriyordu, tanrılara karşı hata yapmıştı-aptalca, devasa bir hata. Bu yorgunluk değildi. Saf Dehşetti.


Beni asla hazırlıksız yakalayamazsın! Çünkü ben uyumam ve senind çoktan tahmin ettiğin gibi düşüncelerini bir kitabı okur gibi rahatça okuyabiirim. Beni yenmeyi umma bile çünkü ben senin o ufacık zihninin tasavvur bile edemeyeceği güçleri, ben ufacık bir düşünce ile yönetebilirim!


Kel'Thuzad’ın üstündeki cüppe çoktan parçalanmıştı ve bacaklarındaki zırhlar, hoyratça yapılmış keskin buzdan basamaklara karşı onu koruyamayacak kadar yararsızlardı Elleri ve dizlerinden, son tırmandığı basamakta, kanlı izler kalıyordu. Taht, kemikleri donduran bir soğuk yayıyordu ve etrafında bir sis tabakası vardı.. Bir Taht ki, kristalden değil, buzdan yapılmıştı...


Ölümsüzlük büyük bir ödül olabilir, ayrıca senin gibilerin daha düşünmeye bile cesaret edemeyecekleri bir acı olabilir. Bana ihanet et ve sana, acı hakkında bildiklerimi öğreteyim! O zaman ölmek için yalavaracaksın!



Tahtın birkaç adım yakınına gelmişti ve daha fazla ilerleyemiyordu, olduğu yere insanlık dışı bir güç ve nefretle dolu bir hale tarafından çivilenmiş beyhude bir şekilde bekliyordu. Görünmez bir güç vücuduna girmiş ve yüzünün yekpare taşa yapışık olan yerinden toprağa akıyordu.”Lütfen” diye hıçkırırken buldu kendini “Lütfen!!!” diğer kelimeler Kel’thuzad dan uzaklaşmıştı...



En sonunda baskı azaldı. Tayflar uzaklaşmıştı ama kalkmamanın daha iyi olacağını biliyordu. İkileme düşmüştü. Gözleri bu arada hernasılsa istemsizce kendi işkencecisini arıyordu.


Bir set plate zırh, üstünde olmak yerine, tahtın içine gömülü bir şekilde duruyordu. Kel’Thuzad zırhın siyah olduğunu düşünmüştü. Ama gözlerini kırpıştırıp daha dikkatli bakınca aslında siyah bile olmadığını hatta hiç ışık yansıtmadığını gördü. Gerçekten, ne kadar çok bakarsa, o kadar çok ışık, umut ve akıl sağlığını emiyordu.


Süslü, çivili kask, belliki bir taç şekilinde hazırlanmıştı. Sadece bir mavi taş vardı ve zırhın gerisi bariz bir şekilde bomboş gözüküyordu. Bir Eldivende, figürün elinde, üzerinde büyülü semboller olan kocaman bir kılıç vardı. Burada güç vardı.. Burada keder vardı...


Benim bir subayım olarak, en hırslı hayallerinin ötesinde bilgi ve büyüye kumanda edeceksin. Fakat karşılığında, ölü ya da diri, kalan günlerinde bana hizmet edeceksin. Eğer bana ihanet edersen, seni iradesizlerimden birine çeviririm ve bana hizmete o şekilde devam edersin!

Bu hayaletsel varlığa hizmet etmenin--Bu Ölü Kral’a (lich king) kel’thuzad’ın düşündüğü şekilde—Kel’thuzada büyük güçler kazandıracağı ve onu tüm sonsuzluk boyunca lanetleyeceği aşikardı. Fakat bu bilgi çok geç gelmişti. Bunun yanı sıra, lanetlenmenin, gerçek ölüm olmadan, bir manası yoktu.



“Ben seninim, Yemin ediyorum” dedi boğuk bir sesle.


Cevap olarak, Lich King ona Naxxaramas’ın bir görüntüsünü gönderdi. Ufak siyah cüppeli figürler, buzdan mağaranın dışında,geniş bir dairenin etrafında duruyor, kolları görünür bir şekilde kara büyü yapmak için halka haline gelmiş, Kel’thuzad’ın anlayışının ötesinde bir ürkünç şarkı ile, altlarındaki yerin inanılmaz bir depremle sarsılmasına rağmen büyü yapıyorlardı.

Şimdi gidecek ve gücüme şahit olacaksın. Benim yaşayanlara karşı elçim olacak, planlarım için kendin gibi düşünen insanları bulacaksın. İlüzyon, ikna, hastalık, zorbalık... Ne gerekirse onu yapacak ve Azeroth üzerine kontrolümü yayacaksın.



Kel’Thuzad şaşkınlık içinde , buzun kırılıp parçalanmasını izledi, ve bir ziguratın tepesi donmuş toprağı delerek dışarı çıktı. Bir bina toprağın içinden çekilip çıkartıyordu. Siyah cüppeli tipler, kendilerini iki kat zorlamaya başladılar. Devasa bir piramit yerden yükseliyordu. Patlamalarla yerden pislik ve buz fışkırıyordu.Bir süre sonra tüm yapı yerden çıktı ve toprağın kucağından yükselerek yer çekimine meydan okur bir şekilde yükseldi.Yavaş fakat emin bir şekilde Naxxaramas gök yüzüne yükseldi..


Ve bu senin bu dünya üzerindeki aracın olacak....


***Alıntı/Anonim Kaynak
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Murlocların Tarihi

Murlocların kökenleri gizlerle doludur. Bu yaratıklar azeroth sahillerinde birden bire ortaya çıkmamıştır elbette (dunya tarihi kadar eskidir) ama aynı zamanda murloclar kendilerine özgü garbled dilleri ile nadir bulunan canlılardır.

Murloclar hakkında neler biliniyor: onlar pek akıllı yaratiklar olmasalarda sahil cevrelerinde klanlar ve kabileler halinde kendi köylerinde topluluk halinde yaşarlar.


Murlocların bazı zindanlarda yaşayan yaratıklara hizmet ettikleride görülmüştür (kimi zaman nagalara) ve ölümlü ırkları pek önemsemedikleri görülmektedir.

Fakat, murlocların güvenini kazanmak için casusluk, işkence ve kanunsuzca yapılan girişimler bazı ilginç detayları gün ışığına çıkarmıştır:


Birincisi,murloclar herkesin düşündüğü kadar aptal yaratıklar değildirler. Pek çok kaynak göstermektedir ki murloclar tüm dünyaya düzenli olarak yayılmışlardır. Ve birbirleri ile sık sık koordinasyonlu hareket ederler. Zeki yada değil .


Aynı zamanda murloc ırkı belkide düsünülenden çok daha eskidir. Pek çok kanıt gösteriyorki murloclar yada onların ataları ilk cag trolleri ile aynı kökenden olabilirler. Elbetteki sürekli su çevresinde ve içinde yaşamaları kendi evrimlerini yaratmış olabilir.


Son birkaç yıldır nagalar kendi bölgelerini terkedip azeroth a dönmeleri murlocların karaya doğru göçünü tetiklemiş olabilir.


Bazılarıda murlocların bu ırklara çalıştıgını tahmin etmektedir.


Ama belkide bu varlıkların yurtlarının terketmesinin , korkunc kabuslarının tek nedeni naga lar değildir..


Pek çok nokta murlocların kendilerini yonettigi ettigi gibi derin deniz lerde uyumakta olan pek çok canlıya da hizmet etmiş olabilicekleri ihtimalini gösteriyor.


Ve dahada kötüsü murloclar belkide bu canlılar icin bu dunyada hazırlık yapıyor bile olabilirler! Ve ya tam tersi bizim için gelecek olan bir tehlikeye karşı uyarıcı da olabilirler.


Eğerki bu doğru ise gizemli ve coğu zaman hafife alınan bu canlılar dünya için tahmin edilenden çok daha fazla tehdit olabilirler.

***Alıntı/Anonim Kaynak
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Silithus - Shifting Sands savaşı

Gün ortası güneşi, yılmaz bakışlarını Silithus’un üzerine dikmiş, Scarab duvarının dışında oluşan kalabalık saflara sessiz şahitlik yapmaktadır.


Aşağda toplanan kalabalığın içinden yolculuğuna devam eder. Küre, acımasız ısı dalgalarını büyük ordular maruz kalıp da yıkılana dek, yaymayı bırakmış gibidir. Huzursuz grubun ortasında yalnız bir night elf sessiz bir tefekkür ile ayağa kalkar. Silah arkadaşları ona takdir hatta neredeyse huşu ile bakarlar. Toplanmış olan diğerleri – bilinen dünyadaki her kıtadan gelen her ırk – ona kendi ırksal önyargıları ile bakarlar. Zira, night elfler ve troller, taurenler gibi ırkların kan davaları asırlar öncesine dayanmaktadır.


İlişkileri ne olursa olsun o gün oraya savaşmaya gelenlerin hepsi, night elf için tek bir duyguyu paylaştı: saygı. Shiromar gökteki güneş gibiydi; duygularını belli etmeyen, tereddütsüz ve korkusuz. Bu vasıflar son aylarda ona iyi hizmet etmiş, herşeyin yitirildiğini sandığı, görevlerin asla bitmeyecekmiş gibi geldiği ve silah arkadaşlarının vazgeçtiği anlarda ona güç vermiştir.


Bir gözcü ve Zamanın Mağaraları vardı; sonra bronz ejderha ve Brodlord vardı; daha sonra shardlar ve onların koruyucuları vardı, asla görevlerini kolay kolay bırakmayacak kadim ejderhalar. Baskı, hüner ve bazen de kati şiddet, hepsi görevi tamamlamak için birleşmişlerdi.
Ve tüm bunlar, Shiromar’ın elinde tuttuğu tek bir şey içindi: Scepter of Shifting Sands, binlerce yıl sonra tekrar yapılmıştı. Sonunda tüm yollar buraya varır; Silithus’a ve Scarab Wall’un kapılarına. Scepter’ın parçalandığı bu yere… Shiromar gökyüzüne baktı ve güneşin ejderhalar tarafından ışığının kesildiği zamanı hatırladı; Qiraji ve silithid’in night elf lejyonlarını, sonsuz görünen dalgalar gibi silip süpürdüğü, umudun sadece bir gölge olduğu zamanı. O korkunç aylardan kimse sağ çıkamayacak gibi görünmüştü; fakat buradaydı işte, binlerce yıl önce Shifting Sands savaşı sırasında hayatlarını kurtaran o kutsal kapının karşısında duruyordu şimdi…

Fandral Staghelm, yanında oğlu Valstann ile hücumu başlattı. Savaşmak için boğazı seçmişlerdi, bu sayede kanatları bitmek tükenmek bilmeyen silithid akınlarına karşı korunmuş olacaktı. Shiromar ön saflara yakın, enerjisinin izin verdiği kadar çabuk bir şekilde büyülerini yapıyordu.

Fandral ve Valstann, çoğu savaş görmüş nöbetçilerle, koruyucular ve rahibelerle, yorgunluktan bayılıncaya dek iyileştiren ve büyü yapan druidlerle birlikte, boğazın ağzına kadar savaşarak yol aldılar. Her yok ettikleri silithid grubunun yerini yüzlercesi alıyormuş gibi görünüyordu. Bu yüzden silithid akınını haber aldıklarından ve Fandral’ın çağırılışından bu yana birkaç gün geçmişti.



Rahibe Shiromar ve yoldaşları, aynı anda Grace of Elune’u çağıracak kadar güç toplamışlardı; şimdi de kör edici ışık sütununun, boğazın girişine yığılmış silithidi yok etmesini izliyorlardı.



Neden sonra alçak bir vızıltı sesi havayı doldurdu. Uçan böcek yaratıklar (kanatlı Qiraji’ler) boğazın kenarından aşağıya doğru uçarak, destek noktalarındaki druidleri vurmaya başladılar.
Fandral, tümsek olmuş silithid cesetlerin üzerinden geçerek, ön safları boğazdan açık kumlara doğru ilerletti.


Gökyüzü, pike yaparak pençeli uzantılarıyla herşeyi katleden Qiraji’lerle, sanki canlı gibiydi. Fandral destek kanatlarının yayılmasına olanak sağlamak amacıyla daha da ileriye doğru bastırdı.

Uzaktaki bir dağ sırtına baktığında, Shiromar yer Qiraji’lerinin tepeden dökülen bir karınca sürüsü gibi aktığını gördü. Devasa bir canavarlık hantalca görüş alanına giriyor, pençeli kol ve bacaklarını sallıyor, hepsinin üzerinde belli belirsiz görülüyor, böcek askerlere emirler yağdırıyordu.

Tüm bu vızıltının ve çılgınlığın arasında, tek bir ses devamlı tekrar ediliyormuş gibiydi: Rajaxx, Rajaxx… her ne kadar Shiromar Qiraji’lerin iletişimlerini anlamasa da, bunun yaratığın ismi olup olmayacağını merak etti.


Bir sonraki Qiraji dalgası yakına çekildiğinde, büyük bir boru sesi havada yankılandı: doğudan ve batıdan night elfler savaş alanına akın ettiler. İnsanın kanını donduran bir çığlıkla, Fandral ve Valstann gelen topluluğun kalbine doğru akın ettiler; iki taraf, her iki kanattan gelen yeni kuvvetlerle birlikte, birbirlerinin içinde erirmişcesine çarpıştı.


Shiromar süpehesiz kazandıklarını düşündü; fakat gölgeler uzar, gün geceye karışırken savaş devam etti. Arbedenin ortasında Fandral, Valstann ve Qiraji generali ümitsiz bir çarpışmaya girdi.

Kanatlı Qiraji’lerin saldırısından kıl payı kurtulmuş olan Shiromar, baba ve oğulun general ile çarpıştığı yere baktı. Qiraji’lerin sayısı gittikçe azalıyor ve general de bunu fark ediyor gibi görünüyordu. General, Fandral’ın onu ilk gördüğü yere, dağın sırtına doğru koca bir atlayış yaptı. Daha sonra oradan yok oldu ve son kalan birkaç böcek yaratık da telef edildi. O gece night elf güçleri dinlenirken nöbetçiler kondu. Fandral Qiraji tehditinin sonra ermediğini ve gün ışığıyla birlikte yeni bir savaş başlayacağını biliyordu. Gece boyunca Shiromar sadece kısa aralıklarla uyuyabildi. Her ne kadar çöl sessiz kalsa da, savaşın gürültüsü hala kulaklarındaydı.


Sabah ile birlikte, askerleri dağın yamaçlarında sessiz bir sükunet karşıladı. Shiromar ufku taradı fakat Qiraji’lere ait herhangi bir iz göremedi. Fandral devam etmek için hazırlıklarını yaparken, bir ulak kötü haberlerle geldi: Southwind kasabası saldırı altındaydı.

Fandral kasabayı savunmak için askerlerini geri çekmeyi düşündü, fakat bu geride kalan Qiraji’lerin akını için açık bir kapı bırakmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Hala geride kaç böcek kaldığını ve tüm kuvvetlerini henüz görüp görmediklerini bilmiyorlardı. Valstann babasının düşüncelerini okudu ve bir müfreze ile kasabaya gitmeyi önerdi, böylece Fandral bölgeyi kontrol altında tutabilecekti.
Onlara yakın duran Shiromar, konuşmalarına kulak misafiri oldu:


“Bir tuzak olabilir” dedi Fandral.


“Elbette bunu şansa bırakamayız baba” diye cevao verdi Vandral. “Ben gideceğim. Şehri savunacak ve senin adına kazandığım zaferle geri döneceğim”


Fandral isteksizce başını salladı “Sadece canlı olarak geri dön, benim için yeterli”


Valstann bir müfreze toplayayarak babasının izleyen bakışları altında ayrıldı. Shiromar güçlerinin bölünmesinden dolayı endişeli olsa da bu hareketin gerekliliğini anlıyordu.

Sonraki birkaç gün boyunca Shiromar ve diğerleri bitmek tükenmek bilmeyen silithid dalgalarıyla çarpıştı. Yine de Qiraji ortalıklarda görünmüyordu. Shiromar teninin altında bir korku hissetmeye başladığını farketti, zira bunca zaman boyunca silithid efendilerinin görünürlerde olmaması hayra alamet değildi.


Valstann’ın kaderi için endişelenmeye başlamış, süregelen bu katliamın kısa aralarında, ufku huzursuzca tarayan, oğlunun geri dönmesini bekleyen Fandral’a bakıyordu.

Üçüncü günün ortasında, güneş tepe noktasına ulaştığında Qiraji, takviye edilmiş kuvvetleriye tekrar ortaya çıktı. Bir kez daha böcek kanatlarının sesi havayı doldurdu; bir kez daha bitmek tükenmek bilmeyen kalabalık ufku doldurdu. Güneşi dahi kesen devasa bir bulutun yarattığı bir gölge gibi, Fandral ve diğerlerinin etrafında yayıldı… ve durdu. Ve bekledi.


Fandral hatlarını düzenledi ve Stormcrow’lar üstlerinde daireler çizerken, ayı formundaki Druidler beklenti içinde pençeleriyle toprağı eşelerken hepsi kararlılıkla izledi. Dakikalar sonra böcek denizi aralandı ve Qiraji generalinin devasa cüssesi yaklaştı; pençesinde yaralı bir figür ile. Qiraji hattının ön saflarına ilerledi ve herkesin görmesi için Vandrall’ı havaya kaldırdı. Tüm saflar nefesini tuttu. Shiromar kalbinin sıkıştığını hissetti. Fandral sessizce durdu, Southwind’in düşmüş olduğunu artık biliyor, oğlunun ise çoktan öldüğünden korkuyordu. Çocuğun ayrılmasına izin verdiği için, korku, öfke ve ümitsizlikle donmuş bir halde kendini lanetledi. General’in pençesinin içinde Valstann kımıldadı ve generale birşeyler dedi, lakin duyulamayacak kadar uzaktı.

Sessizliğin büyüsü Fandral’ın ve peşinde night elf kuvvetlerinin fırlamasıyla birden bozuldu; fakat mesafa çok fazlaydı… Qiraji generali daha hareket etmemiş olmasına rağmen, Shiromar Valstann’a zamanında yetişemeyeceklerini biliyordu.


Qiraji generali diğer pençesini de Valstann’ın kanlı suretine kenetledi, ve ikisini de sıktı… ve genç night elfin vücudu belinden ayrılana dek çekti.


Fandral yavaşladı, sendeledi ve dizlerinin üstüne çöktü, hücum eden elfler etrafında toplandı. Sonunda iki kuvvet çarpıştığında, doğudan gelen bir kum fırtınası, tüm ışığı engelledi. Shiromar rüzgarın hareketlerini neredeyse durma noktasına getirdiğini hissetti. Yapabildiği kadar elini gözlerine siper etti; uğuldayan rüzgar savaşın ve can veren silah arkadaşlarının çığlıklarını boğuyor, kulaklarını dövüyordu.


Kaosun içinde, night elf saflarını bir biçerdöver gibi yıkan ve yok eden Qiraji generalinin karanlık, devasa gölgesini gördü. Neden sonra fırtınanın içinden belli belirsiz Fandral’ın geri çekilme çığlığını duydu. Her ne kadar günler sürse de, bundan sonrası çok çabuk olmuş gibi görünüyordu; Fandral güçlerini, dağ geçidinden geçerek Un’Goro Kraterine doğru, Silithus’tan çekti; silithid ve Qiraji her zaman bir adım arkadalardı, ana kuvvetin korumasının gerisinde kalacak kadar talihsiz olanları katlediyorlardı.


Un’Goro Kraterine girdiklerinde ise ilginç bir şey oldu: saflar içinde, kraterin yamacından geçtikleri andan itibaren, Qiraji’nin geri çekildiğine dair söylentiler yayılmaya başladı. Arch-Druid kalan askerleri kraterin merkezinde savunma yapmak için toparladı. Sonunda savaşa, kaçmaya ve ölüme biraz olsun durgunluk gelmişti. Fakat night elflerin kayıpları çok daha büyüktü; Fandral Staghelm’in davranışları geri dönülemez biçimde değişmişti. Shiromar, Fire Plume Ridge’den bakan, volkanik buharlar arkasından yükselip turuncu lava ışığının yüzünü aydınlattığı, Fandral’ı izledi. Yüzü, çocuklarından daha fazla yaşamış olan ebeveynlere özgü, keder ve acı ile maskelenmişti.


Qiraji’nin ani çekilişi Shiromar’ın aklını karıştırmıştı. Bu konu üzerine düşündükçe, krateri saran efsaneleri hatırladı; ilk çağlarda bu kraterin tanrıların kendileri tarafından inşa edilmiş olduğunu söyleyen efseneler. Belki de toprağı gözetmişler, korumuşlardı. Belki de kutsallıkları hala buradaydı. Her ne olursa olsun kesin olan tek bir şey vardı; böcek ırkının istilası durdurulamazsa… Kalimdor sonsuza dek kaybedilecekti.


Shifting Sands savaşı aylar boyunca devam etti. Shiromar savaştan sonra hayatta kalmayı başardı fakat night elfler her zaman savunmadaydı, her zaman sayıca eziktiler, her zaman geri püskürtüldüler.

Ümitsizliğin içinden, Fandral anlaşılması zor bronz dragonflight’ın yardımını istedi. Başta reddetmiş oldukları yardım talebi, Qiraji’ler Caverns of Time’a – Nozdormu’nun (Zamansız olan) evine – saldırdığı zaman değişti. Nozdormu’nun varisi Anachronos, bronz dragonflight’ı istilacı Qiraji’lere karşı savaşmak üzere toplamaya razı oldu. Eli silah tutan bütün night elfler bu davaya katılarak, Silithus’u tekrar almak için sefer düzenledi. Fakat ejderhaların yardımına rağmen, Qiraji’lerin sadece sayıları üstün gelmeye yetiyordu. Bu yüzden Anachronos dragonflight’ın son kalan torunlarını çağırdı: Merithra, green flight Ysera’nın çocuğu; Caelestrasz, kırmızı Alexstrasza’nın torunu ve Arygos, mavi Malygos’un çocuğu.


Ejderhalar ve kanatlı Qiraji’ler açık gökyüzünde çarpışırken, tüm Kalimdor’un night elf güçleri de karadan ilerliyorlardı. Tüm bunlara rağmen Qiraji ve silithidlerin sonu gelmeyecek gibi görünüyordu. Daha sonra Shiromar, şehrin üzerinde uçan ejderhaların çok daha rahatsız edici birşeyin varlığından söz ettiklerini işitti; böcek ırkının katliamı arkasındaki çok daha kadim, korkutucu bir şey.

Belki de bu ejderhalar ve Fandral’ın son, ünitsiz planlarının ortaya çıkmasını teşvik eden şey olmuştu; Qiraji’yi şehrin içinde hapsetmek, daha iyi bir taktik bulunana dek onları bir bariyerin içinde kıstırmak.
Dört dragonflight’ın yardımıyla birlikte, şehre son hücum başladı. Shiromar Fandral’ın hemen ardından, gökyüzünden düşen kanatlı Qiraji cesetlerinin arasından ilerliyordu. Night elfeler ve ejderhalar tek bi vücut olup yürüyen bir duvar oluşturdular ve Qiraji’leri Ahn,Qiraj şehrinin içine doğru geriletmeye başladılar. Fakat şehrin kapılarında durum değişti, birleşmiş kuvvetlerin artık tek yapabileceği şey burada tutunmaktı. Daha fazla ileriye gitmek imkansızdı. Anachronos, Fandral ve geriye kalan druid ve rahibelerin büyülü bir bariyer yaratmasına olanak sağlamak için, Merithra, Caelestrasz ve Arygos şehrin içlerine doğru bastırmaya karar verdiler. Üç ejderha ve yoldaşları şehrin içlerine, Qiraji lejyonlarına doğru uçtular; fedakarlıklarının boşuna olmaması ümidiyle.


Kapıların dışında Fandral, Anachronos büyülü barikatı oluştururken enerjilerini odaklamaları için druidleri çağırdı. Kapıların ardında ise üç ejderha soyu, Qiraji’lerin sonsuz sayılarına karşı düştüler.

Shiromar enerjisini yoğunlaştırdı ve bariyer yükselirken Elune’nun kutsamasını çağırdı. Kumların altından kaya, taş ve toprak geçilmez bir duvar oluşturmaya başladı. Bariyerin üstünden aşmaya çalışan kanatlı böcekler dahi görünmez bir engelle karşılaştı. Duvarın dışında kalan Qiraji’ler çabucak katledildi. Qiraji’lerin, night elflerin ve ejderhaların cesetleri kanlı kumların üzerinde karıştı. Anachronos ayaklarının altında kaçışan bir böcek gördü. Shiromar yaratığın düzleşmesini ve metalik bir gonga dönüşmesini izledi. Duvarın yanında taşlar yükseldi, nihayet gongun yerleştiği mabed oluştu.


Daha sonra büyük ejderha, düşmüş yoldaşlarının birinin kopmuş kaburgasını aldı. Bir çok dua ile birlikte kaburga bir süre sonra asa şekline büründü. Ejderha bariyeri açıp, şehre girmek isteyen herhangi birinin, asayı gonga vurması gerektiğini söyledi. Sonra da asayı Arch-Druid’e teslim etti.


Fandral başını eğdi, yüzü küçümsercesine büzülmüştü “Ne Silithus’la, ne Qiraji ile, ne de lanet ejderhalarla bir daha hiçbir işim olsun istemiyorum!” Bununla beraber Fandral asayı büyülü kapılara fırlattı. Asa binbir parçaya ayrıldı ve Fandral dönüp gitmeye koyuldu.


“Onur için bizim bağımızı parçalayacak mısın?” diye sordu ejderha.


Fandral döndü “Oğlumun ruhu bu anlamsız zaferle huzur bulmayacak ejderha. Onu geri alacağım. Binlerce yıl da sürse, oğlumu geri alacağım!” dedi ve uzun adımlarla Shiromar’ın yanından geçerek uzaklaştı…


…Shiromar, üzerinden bin yıl geçmesine rağmen sanki dün gibi onu zihninde görebiliyordu.


Kalimdor’un birleşmiş kuvvetleri tek tek ona baktılar ve beklediler. İnsanların ve taurenlerin, gnomeların ve cücelerin hatta ırkının yüzlerce yıldır savaştığı trollerin yanından geçerek mabede geldi. Merdivenlerin başında durdu ve derin bir nefes aldı. Merdivenleri tırmandığında, yukarıda sadece bir anlığına tereddüt etti. Sonra kuvvetli bir savuruşla, asayı kadim gonga vurdu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

abi bi konuyu da gelip trollemeseniz olmaz.
ee daha once konu açılmış da noolmuş?
Ben 2 gun arandım bulamadım. 2004 yılındaki konu 2004 yılında kalıversin 2009 a geldik. Sanki forumda her bi thread pahabiçilmez kıymette de bi konudan 5 yıl sonra açılınca kirlilik muamelesi görüyo.

Warchief çok teşekkür ederim benim isteğime verdiğin hızlı cevap ve bilgiler için. internette ancak 2. bölümüne kadar bulabilmiştim.
Şu konuyu rica edicem içine etmeyin de insanlar sorular sorup cevap alsınlar. merak edenler var, ve bu merakı giderebilcek insanlar var. gidip "lore patladı mı" diye topic acın orda bolbol tartışın.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Konuyu iyice toparladıkdan eksikleri doldurdukdan sonra hepsini birleştiririz yanlız Warchief alıntı yapılan ve alıntıdan çevrilen kısımlar çok büyük yer kaplıyor "***alıntı/kaynak" yerine tam adres/bölüm vermek gerekir ki okuyanlar istediklerinde orjinal kısımlarıda inceleyebilsin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Regalya said:
Konuyu iyice toparladıkdan eksikleri doldurdukdan sonra hepsini birleştiririz yanlız Warchief alıntı yapılan ve alıntıdan çevrilen kısımlar çok büyük yer kaplıyor "***alıntı/kaynak" yerine tam adres/bölüm vermek gerekir ki okuyanlar istediklerinde orjinal kısımlarıda inceleyebilsin.


Evet bazı yerlerde çift enterlık paragraflar var bunları teke düşürmek çözüm olabilir bir nebze metin küçülmüş olur.Ama ben okumakta kolaylık olsun göz yorulmasın ve insanlar akıcı bir şekilde ilerlesin diye dokunmadım.
(Boşluk olunca okuyuş daha rahat oluyor)
*Suan ben hiç bir mesajımı editleyemiyorum 8-)

Kaynak konusuna gelince inanın bana bunların coğu 2005 ve 2006 yılında WoWTURK isimli sitede yayınlanmıştı(site uzun zamandan beri kapalı)
Oradan pc'me indirmiştim olduğu gibi :) (sömürmüştüm) dolayısıyle suan kaynak olarak bunlar pc'mde (E:WarCraftWoW-Dökümanlar) X(

Bu yüzden ***Alıntı/Anonim Kaynak :)

Aslında daha bir sürü ingilizce olanda var bunları ingilizce olarak atsak ve bir koldan ilgilenen arkadaslar;
bunların çevirisini yapsa da güzel bir paylaşım olur diye düşünüyorum.

said:
*ingilizce metin*

-İngilizce metnin türkçesi

Yani böylece iş bölümü yapmış oluruz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...