Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Sosaria Macerası


Yadigar Uçanpehlivan

Öne çıkan mesajlar

  • 4 ay sonra ...
  • 3 hafta sonra ...
  • 3 hafta sonra ...
  • 4 hafta sonra ...
  • 2 ay sonra ...

Uzun bir aradan sonra vakit buldum ve ikinci bölümün son kısmı karşınızda...



Aksiyon kaldığı yerden devam ediyor...

Her ne kadar başlarda güçleri eşit görünse de, Dark Templar ve High Templar birliklerinin güçlerine erişemeyen
tarikat üyeleri ve onların yandaşları, yalnızca birkaç dakika dayanabilmişlerdir. Zeratul, orduyu komuta eden tarikat
üyesini olan biteni efendisine anlatması için serbest bırakır. Böylece yeni ama bilinmeyen düşmanı üzerinde daha
baştan baskı kuracak ve +1 puan kazanacaktır.



Zeratul, Dark Templar, Artanis ise High Templar birliklerini yanlarına alarak, söz konusu tarikatın mezken tutuğu heryere
baskın düzenlerler, ta ki tek bir tanesi bile kalmayıncaya kadar.



Geçmişte olan biteni unutup, sırt sırta, kahramanca çarpışan iki farklı dünyanın üyeleri için artık ayrılık vakti gelmiştir.
Yıllardır Sosaria'yı kana bulayan tarikat son bulmuştur (en azından Sosaria'daki bölümü). Her ne kadar Zeratul'un içinde
güçlü düşmanıyla ilgili bir kuşku kalmış olsa da, gezegenleri halen Zergler tarafından tehdit edilmektedir. Bu yüzden artık
geri dönme vakti gelmiştir...



Sonunda Zeratul, Artanis ve Reçel ait oldukları yere, Shakuras'a geri dönmüşlerdir. Ve yanlarına Sony'i de alırlar.

Peki bundan sonra?

Lord British, zaten Britannia'nın işlerinin kendisini fazlasıyla yorduğunu bahane ederek Yönetim Kurulundan ayrılır ve en mutlu olduğu yere yani artık paslanmaya yüz tutan tahtına bir kez daha oturur.



Lord Blackthorne ise artık balık tutmayı bırakır. Çünkü çok büyük ve güzel bir balık yakalamıştır...



Zuruziel ve Dido, büyük savaştan sonra evlerine, yani Ölüler Şehrine geri dönerler. Undead olarak daha iyi bir yaşam
süreceklerini düşünen çift, Warheru'dan kendilerini tekrar Undead yapmalarını isterler. Yakın bir gelecekte Dido'nun
babası Lich King 9715. yaş gününü kutlar ve ertesi gün hayata gözlerini yumar. Artık Undead diyarının yeni kralı Zuruziel
olmuştur.



Mondain, çocukluğundan beri görmediği babasının mezarını ziyarete gider ancak mezar açılmıştır ve Mondain bu işin peşini bırakmayacağına dair yemin eder ve Yönetim Kurulundan ayrılarak bu işin peşine düşer.



Macroman, kendisinin savaşçı değil makrocu olduğunu söyler ve Warheru'dan skillerini sıfırlamasını ister. Böylece tekrar
makro yapmaya başlayacaktır. Makro yapmak üzere Moonglow'a makrocu dostlarının yanına döner...



Sony, her ne kadar Zeratul'un yanında gitse de Zeratul O'nu Samanyolu isimli galaksideki bir gezegenin Japonya isimli
bölgesine bırakır. Sony ileriki yıllarda önce o bölgede sonra da tüm gezegende ün yapacak, icatları her yerde konuşulacak
ve satılacaktır.

Zeratul, Artanis ve Reçel, Shakuras'a dönerler ve kutsal kristallerini güvende olacakları tapınaklarına bırakırlar.

Warheru, artık bu işler için yaşlandığını belirterek, Yönetim Kurulundan istifa eder ve yerine bakmak üzere Discmen,
Erective ve Richman'e tam yetki verir. Kendisi ise bir çiftlik satın alıp eşi ve çocuklarıyla rahat, savaştan ve tehlikeden
uzak, huzurlu bir yaşam sürmeye başlar. Ancak bu ani ve garip karar herkesi şaşırtmıştır.



Her ne kadar, Warheru, Zuruziel, Dido, Macroman, Mondain, British ve Blackthorne gibi Sosaria için çok önemli 7 isimden
yoksun kalsalarda; Discmen, Erective ve Richman, Yönetim Kurulunu tekrar toparlamaya kararlıdırlar ve bunun için
güvenilir isimler aramaya koyulurlar.



Ve son olarak, tarikatın hayatta kalan üyesi efendisini ziyaret etmek üzere O'nun bulunduğu yere gider...



***** : Bu beni ikinci rahatsız edişin! Söyle, Discmen'i öldürmeden önce yalvarttın mı?
Cultist : Efendim, beni bağışlayın. Kudretinize sığınıyorum. Zeratul'un erişilmez gücü karşısında hiçbir şey
yapamadık efendim. Kristallerin birleşmesi ile eşsiz bir güce sahip oldular. Bırakın Discmen'e yaklaşmayı, ilk
saldırılarında ordumuz dağıldı.
***** : Yani başarısız oldun!
Cultist : E... Evet... efendim....
***** : Öyleyse sende ölen kardeşlerinle aynı kaderi paylaşacaksın! (birkaç kelime fısıldar ve derinden bir
çığlık duyuyulur...)



***** : Bu ahmaklara güvenmekle hata ettim! Bir iş doğru yapılsın istiyorsan kendin yapmalısın. Bütün Sosaria'yı alevle kaplayacağım ve hiçbir şey beni durduramaz!

Yayında ve yapımda emeği geçen
Herkese teşekkür ederim ;)



Ve Back In Sosaria macerasının da sonuna gelmiş bulunuyoruz arkadaşlar. Çok yakında, serinin son bölümü olan Sosaria In Flames'de buluşmak dileğiyle.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Beklenen an geldi. Çok uzun bir aradan sonra Sosaria yeniden kıpırdanmaya başladı. İşte dananın kuyruğunun koptuğu,
her şeyin açığa çıkacağı, herkesin merakla beklediği, efsane üçlemenin son bölümü : [u]Sosaria In Flames[u]



Dillere destan bir mücadele ve kahramanca yürütülen bir savaşın ardından, Sosaria, hem yetkililerin hem de oyuncuların
istediği gibi güzel bir dünya haline gelmeye başlar. Büyük savaşın ardından yaklaşık 2 ay geçmiştir. Discmen ve Erective,
yerleri boşalan yetkililerin yerlerine yenilerini arama çalışmalarını sürdürürken Richman de Yönetim Kurulu binasını daha güzel bir yere taşımak için kolları sıvar. Sosaria'da hemen hemen her şey yolunda gitmektedir. Kafaları karıştıran tek mesele Warheru'dan haber alınamamasıdır. Ancak herkes onun kafa dinlemek için kimsenin bilmediği bir yere gittiğini
düşünmektedir.


Yönetim Kurulu binası, Discmen'in isteği üzerine, deniz manzaralı bir alana taşınır. Şimdi sıra yetkili adayları ile
görüşmeye gelmiştir. Ancak bu adaylar o kadar fazladır ki, adayları bölüşmeye karar verirler. Bunun üzerine Britannia'da
her yetkili için bir bölüm ayrılır ve bu bölümlerde görüşmeler başlar...



Discmen, tedbiri elden bırakmamak için kapıya güvenlik görevlileri diker. Bu yüzden içeri giren herkes çıplak bir halde girmektedirler (Yadigar onları giydirmeye üşendi de diyebilirsiniz).



Erective ve Richman ise bütün işi Discmen'e yıkıp tavla atmaya giderler. Onlar tavla oynaya dursun, Discmen adaylarla
görüşmelerine devam etmektedir...



Discmen : Buyrun, hoşgeldiniz.
Aday 1 : Hoşbulduk efendim, nasılsınız?
Discmen : İyiyim teşekkür ederim. Siz nasılsınız?
Aday 1 : Ben de iyiyim, teşekkürler.
Discmen : İsim neydi?
Aday 1 : İsmim.....
(Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovalar...)
Discmen : Buyrun, hoşgeldiniz.
Aday 218 : Ooo, kanka naber ya.
Discmen : Sıradaki...
(Saatler geçmeye devam etmektedir...)
Discmen : Buyrun, hoşgeldiniz.
Aday 673 : Hoşbulduk.
Discmen : Evet, söyleyin bakalım. Sizce sizi neden işe almalıyız?
Aday 673 : Buyur?
Discmen : Yok, buyurmayayım. Sıradaki gelsin...

Saat gecenin bir yarısı olmuştur. Bu sırada Erective ve Richman...



Erective ve Richman eğlene dursun, Discmen hala adaylarla görüşmektedir...

Discmen : Neden yetkili olmak istiyorsunuz?
Aday 1447 : Yetkili olunca kendime 20 tane Nightmare ve 500M para vermeyi düşünüyorum.
Discmen : Hmm... 20 Nightmare ve 500M para. Az olmaz mı?
Aday 1447 : Aslında biraz az evet. Ama başlangıç bu. İleride işleri büyütürüz o sorun değil.
Discmen : La Havle! *.kick*. Sıradaki gelsin lütfen...
(Günün ilk ışıkları ile birlikte görüşmeler devam etmektedir...)
Discmen : İsminiz nedir?
Aday 2891 : Jesus...
Discmen : Hangi Jesus?
Jesus : Bilmem. Kaç tane var? Ona göre cevap vereyim.
Discmen : 1 tane sanırım...
Jesus : Hmm. O zaman ben de 1. Jesus oluyorum demekki.
Discmen : Neyse. O kadar da önemli değil. Bu işte hiç deneyiminiz var mı?
Jesus : Hayır ilk kez deneyeceğim.
Discmen : Peki hangi bölümden mezunsunuz?
Jesus : Britannia Universitesi, Taming Staff bölümü.
Discmen : Hmm... Güzel. Tam aradığımız kişisiniz. Yarın gelip başlayın. Muhafızlar, sıradaki arkadaşlara söyleyin
görüşme sona erdi.

Discmen, Erective ve Richman'e haber gönderip Yönetim Kurulu binasına gelmelerini ister. Onları yeni yetkili arkadaşla
tanıştıracaktır...



(Jesus'a geçmişte olan bitenleri anlatırlar. Böylece Yönetim Kurulun'un düşmanları ve dostları hakkında bilgi sahibi olur.)

Zuruziel'den boşalan Taming Staff görevini üstlenen Jesus ile birlikte yetkili kadrosundaki çalışan sayısı 4'e
yükselir. Bir ay boyunca bu kadroyla devam eden yetkililer hiçbir sorunla karşılaşmazlar. Her şey iyiye gidiyor derken...




Jesus : Sebebini henüz öğrenemedim malesef.
Erective : En mantıklısı Minoc'a gitmek. Hem sebebini öğreniriz hem de isyanı bastırırız.
Discmen : Haklısın. Richman, sen burada kal. Page felan gelirse ilgilenirsin. Hadi gidelim...

Onlar madencilerin baskınları için Minoc'a gide dursunlar, biz de eski kahramanlarımızdan birine, Mondain'e bir göz atalım. Savaşların kazanılmasında büyük rol oynayan Mondain, babasının mezarını açanın kim olduğu araştırmayı sürdürmektedir. Öfkesi aklının önüne geçen Mondain, babası gibi gücünü karanlık tarafa hizmet edecek biçimde kullanmaktan çok korksa bile artık kendini kontrol etmekte zorlanmaktadır. Karanlık ile arasında duran tek şey, Warheru'ya verdiği sözdür. Kalacak yeri olmadığı için, terk edilmiş, taştan bir kulübede kalmaya başlayan Mondain'in geceleri uykusuz geçmektedir. Her gece kendini çağıran, ıslığa benzer bir sesle uyanan, Mondain, ilk zamanlarda delirdiğini düşünse de, bineğinin de aynı sesleri duyup huysuzlandığını görünce seslerin gerçek olduğuna inanır ve nereden geldiğini merak eder...



Mondain, bu sefer her zamankinden kuvvetli ve yakından gelen, uğultuya benzer sesin kaynağını bulmak için, sese doğru
ilerlemeye başlar. Bir kaç saat içinde kendisinden daha uzun otların bulunduğu bir bölgeye gelir. Bölge, gördüğü kadarıyla
koridorlardan oluşmakta ve bir labirenti andırmaktadır. Yerdeki bir cisim Mondain'in dikkatini çeker. Mondain bineğinden inip cisme doğru eğildiği anda uğultu tekrar duyulur. Ancak bu seferki insanın kanını donduran bir çığlığı andırmaktadır. Binek, bu uğultudan korkup hızla uzaklaşır. Mondain labirente benzer yapının çıkışında durmuş düşünmektedir. Ya içeri girip korkularıyla yüzleşecek ya da her gece bu sinir bozucu uğultu ile uyanacaktır. Babasının öfkesiyle yanıp tutuşan Mondain'in en son isteyeceği şey uykusunun bölünmesine ve yorgun düşmesine sebep olan bu seslerdir. Bu yüzden etrafı aydınlatan bir büyü yaparak labirentin içlerine doğru yol almaya başlar...



Büyülü birkaç sözcük fısıldayan Mondain otlara doğru bir alev topu gönderir. Alev topu otlara çarptığı anda otlar birden
kül olur. Mondain açılan geniş boşluktan geçmeye çalıştığı anda, bu sefer kül olanların yerine dikenli otlar çıkar.
Mondain delik deşik olmaktan son anda kurtulmuştur. Yerden kalkar kalkmaz aynı uğultu tekrar duyulur, ancak bu sefer
bir kahkahayı andırmaktadır.

Mondain : Kimsin sen? Kendini göster, KORKAK!

Bu sözün üzerine kahkahayı andıran ses kesilir. Ardından bir ıslığa benzer bir ses, Mondain'in kafasının içinde
yankılanmaya başlar...

Esrarengiz Ses : Devam et, Mondain oğlu Mondain. Devam et...

Saatlerce labirentte dolanan Mondain günün ilk ışıklarıyla birlikte taştan bir yapı bulur. Taşların eski olduğu bellidir.
Her an yıkılacakmış gibi duran yapının duvarları yıllarca yağmura mağruz kalmış ve yosun tutmuştur. Bu eski yapının iç
duvarlarında çeşitli işlemeler bulunmaktadır. Yapı çok eski olmasına rağmen işlemeler hiç bir zarar görmemiştir. Mondain,
işlemelerin yaşını öğrenmek için bir büyü yapar. Yaptığı bu büyü, aslında kara büyü sınıfına girmektedir. Kara büyü
yasaklanmış olmasına rağmen, büyücünün merakı yasakların önüne geçmiştir. Bu büyüden sonra işlemelerin, taştan yapı kadar
eski olduğu ortaya çıkar. Ancak Mondain'in içinde garip bir his vardır. Her nasılsa bu tarihi işlemeler bir şekilde
büyücüye tanıdık gelmektedir...



Gece uyuyamayan ve son enerjisini de yaptığı büyüde yitiren Mondain taştan yapıda dinlenmeye karar verir. Geriye nasıl
döneceğini hatırlamayan ve dönerse bir daha yolu bulamayacağını düşünen, Mondain, bulunduğu yapıda biraz dinlenmek için uzanır...

Bu sırada yetkililer Minoc şehrine, isyanın sebebini öğrenmeye gitmişlerdir.





Discmen : İsyanın sebebini biliyor musun?
Nöbetçi : Liderlerini istiyorlar, efendim.
Erective : Liderlerini mi? Liderleri kim?
Nöbetçi : Çok yetenekli bir madenci, efendim. 3 ay kadar önce ortadan kayboldu. İsmi şeydi...
Jesus : Fakir?
Nöbetçi : Evet. Lord Fakir. Bir ara zırhlarımızın siparişi O'na veriliyordu...
Discmen : Tamam. Siz görev yerlerinize dönün. Gerisini biz hallederiz.
Nöbetçi : Ama efendim...
Discmen : Size söylediğimi yapın. Biz hallederiz...
Nöbetçi : Emredersiniz. Toparlanın, gidiyoruz!
(Nöbetçiler gittikten sonra...)
Erective : Bu Fakir, senin için bedenini feda eden madenci değil miydi?
Discmen : Hayır. Benim için bir şeyini feda etmedi. Ancak benim emrimde çalışıyordu. Bu yüzden zarar görmemesi için
O'nu uzaklara gönderdim.
Jesus : Fakir yakın arkadaşımdı. Anlaşılan O olmadan bu iş çözülmeyecek.
Erective : Fakir'i nereye gönderdin, Discmen?
Discmen : Nujelm'e. Jesus, biz burada kalıp bu iş ile ilgileneceğiz. Sen elinden geldiğince acele et ve Fakir'i bul.
Bu işin daha fazla büyüyüp diğer şehirlere sıçramasını istemiyorum...

Discmen ve Erective isyanla ilgilenirken, Jesus, Nujelm şehrine ulaşmıştır. İlk gördüğü kişiyi durdurup sorar.

Jesus : Pardon, Fakir isimli bir madenciyi arıyorum, tanıyor musunuz?
Adam : Bu şehirde Fakir isminde biri var ancak madenci mi bilmiyorum. Şu ilerideki evde yaşıyor.
Jesus : Çok teşekkür ederim, iyi günler.

Jesus adamın tarif ettiği eve ulaştığında yüzündeki sevinç ifadesi yerini şaşkınlığa bırakır...





Fakir : Görüşmeyeli uzun zaman oldu.
Jesus : Evet. Gerçenten çok uzun zaman oldu. Görüyorum ki madenciliği bırakmışsın.
Fakir : Evet. Buraya gelmek zorunda kaldım. Ve artık burada yaşamaya karar verdim. Madencilik ile kazandığım
her şeyi burada ticarete yatırdım. Bu şehre eskiden pek gelen yoktu. Artık bütün tüccarlar buraya geliyorlar.
Jesus : Bu muhafızlar ne için?
Fakir : Her zenginin olduğu gibi benim de çok düşmanım var. Son iki aydır her hafta düzenli olarak suikast
girişiminde bulunuyorlar. Minoc nasıl? Britannia nasıl? Burası çok güzel bir şehir ama oraları da çok özledim.
Jesus : Savaş bitti. Yönetim Kurulu dağıldı. Yalnızca Discmen, Erective, Richman ve ben varız.
Fakir : Discmen'mi? O'nun Yönetim Kurulunda ne işi var?
Jesus : (Fakir'e savaştan, Tarikat'dan ve olan bitenlerden bahseder) İşte böyle. Discmen ve Erective gerçeği
görerek yuvaya geri döndüler.
Fakir : Anladım. Peki ya Minoc? Hala benim gibi olmak isteyenler var mı?
Jesus : Var. Ama hiç biri senin gibi olamayacaklar.
Fakir : Teşekkür ederim eski dostum.
Jesus : O anlamda söylemedim. Madenciler isyan ettiler. Eğer liderleri geri dönmezse bir daha Mt. Kendall asla
kullanılamayacak. İçeriye kimseyi sokmuyorlar. Uzun lafın kısası, eski dostum, seni geri götürmeye geldim...
Fakir : Buradaki herşeyi bırakıp seninle mi gelmemi istiyorsun? Benim bütün mal varlığım burada.
Jesus : Herşeyi sat ve asıl şehrin olan Minoc'a geri dön. Belki zarar edeceksin ama karşılığında ticaretin en
büyük sektörlerinden biri yok olmaktan kurtulacak.
Fakir : Eğer söz konusu şehir Minoc ise, peki, geliyorum...

Fakir, eşyalarını toparlarken, Discmen ve Erective isyana liderlik eden kişi ile görüşmek için içeri girerler.





Erective : Fazla derin değil. Bir iki metre sonra ileriye doğru kıvrılıyor...
Discmen : Bir tünele benziyor...
Erective : İyide buradan nereye tünel kazacaklar ki?
Discmen : Bunu tüneli kazanlara sormak la...



Discmen ve Erective aldıkları darbeyle bayılırlar. Muhfazıları da gönderdikleri için onlara yardım edecek kimse yoktur...

Bu olaydan yaklaşık bir kaç saat sonra, Fakir eşyalarını toparlamıştır ve tam yola çıkacakları sırada...







-- Her şey güllük gülistanlık giderken nerden çıktı bu madenciler? Başlarında kim var? Discmen ve Erective'e neden
saldırdılar? Madendeki çukurun sırrı ne? Mondain sesin kaynağını bulabilecek mi? Mondain'e tanıdık gelen işaretlerin
anlamı ne? Uzun zamandan sonra devam eden hikaye eskisi kadar sevilecek mi? Fenerbahçeliler, Galatasarayın şampiyonluğunu
tebrik edecek mi? Arqas dünyanın en güzel serverı olacak mı? Bu soruların hiç birinin cevabı yok diğer bölümde. Ama siz
yine de okuyun. Boşuna mı uğraşıyorum o kadar :) --
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Macera tüm hızıyla sürüyor. Sosaria In Flames, ikinci bölümüyle forumlarda...

Eski, taştan yapıda dinlenen kahramanımız, Mondain, sonunda uyanır. Hava iyice kararmıştır. Mondain'in aklında hala duvarlardaki işlemeler vardır. Mondain işlemeleri düşündüğü sırada, arkasında bir görüntü belirir...



Mondain : Beni tanıyorsun. Kimsin sen? Geceleri bana seslenen sen misin yoksa? Konuş!
Görüntü : Ben sana yardımcı olmak için geldim. Ne yazıkki enerjim tükeniyor. Biran önce beni bulmalısın.
Mondain : Yardım mı? Bir gölgenin bana ne gibi bir yardımı dokunabilir? Senin yardımına ihtiyacım yok.
Görüntü : Öyle mi? Seni buraya çağıranın gerçek kimliğini bilmek istemiyor musun? Gerçekte kim olduğunu, babanın kim olduğunu, aslında kimin için çalıştığını bilmek istemiyor musun?
Mondain : Babam mı? Babamla ilgili ne biliyorsun? Çabuk söyle!
Görüntü : Burada olmaz. Sana yardım edebilmem için yanıma gelmelisin. Daha fazla ilerleme. Geri dön ve beni bul.
Mondain : Senin oyunların için vaktim yok. Bana gerçekten yardım etmek istiyor musun? O zaman bu işlemeleri nerden hatırladığımı söyle bana.
Görüntü : Hiç bir yerden... Bu işlemeler senin değil babanın hafızasına ait. Baban büyü gücünü sana aktardığında
hafızaları da senin bilinç altına yerleşti. Bu işaretler bu dünyadaki antik krallığa ait. Şu anda başka bir isimle
biliniyor o bölge. Gücüm tükeniyor, sana bundan fazlasını söyleyemem. Burada olmaz. Seni buraya çağıran her kimse, şu anda bizi dinliyor olmalı. Bul beni Mondain. Bul beni...

Bu son kelimelerden sonra görüntünün sesi yavaşça kısılır ve sonunda, görüntü, ortadan kaybolur. Ancak Mondain kendisini
sürekli rahatsız eden sesi bulmakta kararlıdır ve labirentin içlerine doğru yoluna devam eder. Enerjisini toparlayan büyücü
yön bulma büyüsü ile kısa bir zamanda labirentin merkezine ulaşır. Artık sesler kesilmiştir...



Mondain, sürüngenlerin efendisini görmek için üst kata çıkar ancak kimseyi bulamaz. Küçük, yıkık dökük bir yapının içinde
durmaktadır. Orada birtek kendisi ve aşağıda duran iki sürüngenden başka kimse yoktur. Tam bu sırada Mondain'in kafasında bir ses yankılanır...

Esrarengiz Ses : Sonunda gelebildin. Tebrik ederim. Çok az kişi bu labirentten sağ çıkabildi. Babandan daha güçlü
olduğunu kanıtladın. Ancak ne yazıkki bu gücün birazdan sonra erecek. Senin için perde burada kapanıyor Mondain. Ölümünün
tadını çıkar. Hahahahaha...

Mondain hemen alt kata koşar. Kapıdaki iki muhafız, silahlarını Mondain'e doğrultmuş, saldırmak için beklemektedir. Mondain elini görünmeyecek bir şekilde arkasına götürür ve sihirli birkaç sözcük mırıldanır. Birden bir iki sürüngen de alevleriçinde kalır. Acı dolu çığlıklar içinde yanan sürüngenlerin cansız bedenleri sonunda yere düşer. Mondain kaşlarını çatıp sürüngenlerin cansız bedenlerine bakar ve içinde bulunduğu yapıyı araştırmaya başlar...

Bu sırada Discmen ve Erective bir zindan da uyanırlar.



Discmen : Burası tarikat liderinin benimle son temas kurduğu yer.
Erecitve : Bizi bayıltanlar madencilerdi, tarikat üyeleri değil. Onların hepsini öldürdük, unuttun mu?
Discmen : Yalnızca bu dünyadakileri öldürdük. Anlasana Erective, bütün bunlar tuzaktı! Madenciler isyan falan
etmediler. Tek amaçları bizi oraya çekmekti. Ancak Jesus'ı göndermemiz yaptıkları plana uymadı. Sanırım biz de bu yüzden
hala hayattayız. O'nu bulamazlarsa bize yerini soracaklar. Eğer Jesus ve Richman'de yakalanırsa hepimizin sonu olacak.
Erective : Peki madendeki o çukur ne için kazılmıştı?
Discmen : O bir çukurdan çok bir tünele benziyordu. Ama asıl soru şu : O tünel nereye ulaşıyor?
Erective : Mt. Kendall'a yakın olan neresi var ki?
(Bu sorunun üzerinden birkaç saniye geçer ve Discmen ile Erective şok olmuş bir ifadeyle birbirlerien bakarlar...)
Erective & Discmen : Jail!
Discmen : O tüneli Jail'a ulaşmak için kazdılar. Biz saf değiştirince bu dünyada onlara öncülük edecek biri kalmadı.
Erective : Bu yüzden tarikat üyeleri madenci kılığına girip hem bizi oyuna getirdiler hem de gizli bir tünel
kazdılar.
Discmen : Jack ve Rose... Eski hizmetkarlarımız artık tarikatın bu dünyadaki sorumluları oldular demektir.
Erective : Jesus'ın Nujelm'e gittiğini biliyorlar. O'na ve Fakir'e haber vermeliyiz. Jack onları bulursa çok geç
olacak.

Şimdi yaklaşık 14 saat geriye, Nujelm'e geri dönelim. Bakalım bütün bunlar olmadan önce orada neler olmuş.



Jesus : Evden değil şehirden çıkmamız lazim.
Fakir : Evden çıkınca hemen aşağıda bir liman var. Orada teknem bekliyor. Oraya ulaşabilirsek kurtuluruz.









Jesus ve Fakir canlarını son anda kurtarırlar ve Britannia topraklarına doğru yol almaya başlarlar...

Bu ufak hatırlatmadan sonra, Erective ve Discmen'in kaldığı zindana geri dönelim. Erective ve Discmen hala olan biteni
tartışmaktadırlar. Tam bu sırada önlerindeki demir kapı açılır ve içeriye tanıdık bir yüz girer.



Rose : Beni bu boş laflarla korkutamazsın, Erective. Artık çok daha güçlü bir efendiye hizmet ediyorum. Senin hayal
bile edemeyeceğin kadar güçlü...
Discmen : Kime hizmet ettiğini bilmiyorsun Rose. Kendi sonunu hazırladığının farkında değilsin.
Rose : Hala mı tehdit? Sizin burada hiç gücünüz yok. Bundan böyle bu dünyayı ben ve Jack yöneteceğiz. Siz ikiniz
ise, sizinle işimiz bittiğinde ölmek için yalvaracaksınız...
Erecitve : Hizmet ettiğin varlığın kim olduğunu biliyor musun? Bu dünyaya gelmekten korkuyor. Bu yüzden sizi
kullanıyor. Siz görevinizi yerine getirince ikinizi de öldürecek.
Rose : Efendimin kim olduğunu sizden daha iyi biliyorum. Başından beri biliyordum. Bana kalırsa bu laflarınızın tek açıklaması var. Siz ikinizde işe yaramazdınız. Bu yüzden biz sizin yerinizi aldık. Bunlar da kıskançlık krizleri olsa gerek.
Discmen : Öyleyse bildiğin gibi yap, Rose. Zamanı geldiğinde bize hak vereceksin ama senin için çok geç olacak.
Erective : Madem biz işe yaramazız neden hala yaşıyoruz? Bir an önce bitir bu işi. Ne senden ne de efendin olacak korkaktan korkmuyorum.
Rose : Hiç merak etme Erective. Çok yakında Jack; Fakir ve Jesus ile birlikte burada olur...

O sırada Jack içeri adım atar...



Bu lafın üzerine Rose ve Jack bir köşede sessizce konuşmaya başlarlar :

Rose : Efendimiz bunu duyarsa ne olur biliyor musun? Bize kesin bir emir verildi. Erective, Discmen, Jesus ve Fakir ele geçirilecek diye. Bu başarısızlık duyulursa ikimizin de sonu olur!
Jack : Sakin ol Rose, sakin ol. Sonsuza kadar kaçamazlar. Bir daha böyle birşey olmayacak.
(Erective arka taraftan yüksek bir sesle bağırır...)
Erective : Jesus ve Fakir'i sizle göremiyorum. Onlar arkadan mı gelecekler? Hehehe...
Jack : Eğleniyorsun bakıyorum Erective... Güzel, devam et. Çünkü bir daha fırsatın olmayacak...
Discmen : Son hatırladığım kadarıyla şu lider bozuntusu başarısızlıktan pek hoşlanmıyordu. Umarım bunu duymaz. Yoksa bizden önce sizin sonunuz gelecek.
Jack : Biraz daha konuşursanız kimin sonu daha önce gelecek ikinizde öğreneceksiniz!
Rose : Jack! Henüz değil, herşeyin sırası var. Haber beklememiz lazım. Bize gelecek emir doğrultusunda ne yapacağımıza karar vereceğiz. Çok yakında bize haber ulaşacaktır. Ben burada kalacağım. Sen Britannia'ya git. Eğer
anlaşma sağlanamazsa ikisinin de işini bitir.
Jack : Öyle olsun bakalım. Sen de dikkatli ol. Eğer bu ikisini elimizden kaçırırsak bizim işimiz biter...
Rose : Jack! Bu sefer de başarısız olma...
Jack : Merak etme. Muhafızları çok az. Bu sefer ikisi de ölecek...

Jack, yarım kalan işini bitirmez üzere yola çıkar. Bu sırada Richman de Britannia şehrine, Lord British'i ziyaret etmeye gitmiştir.



British : Evet, muhafızları azalttım. Artık bir tehlike kalmadığına göre, boşuna masraf olmasın...
Richman : Hehe... İyi etmişsin. Boşa masrafa gerek yok.
British : Küstahlık etmek istemem ancak buraya geliş sebebinizi sorabilir miyim, Lord Richman?
Richman : Genel kontrol, Lord British. Bir problem yok...
British : Lord Richman, bana da mı güvenmiyorsunuz?
Richman : Peki, Lord British. Sen eski üyelerimizdensin. Sanırım sana bunu söylememde bir sorun yok. Madenciler birkaç gün önce isyan etti.
British : Hmm... Ve sizde bunun Britannia ile bağlantısı olup olmadığını araştırıyorsunuz değil mi?
Richman : Hayır. Bu araştırmayı Erective ve Discmen üstlendiler. Ben, bir konuda Lord Blackthorne ile görüşmeye
gelmiştim. Daha doğrusu O'na bir iş vermeye geldim. Çok gizli bir iş. Ama, madem ki sen de öğrendin aynı işi birlikte
yöneteceksiniz...
British : Lord Richman, çok isterdim ancak artık ben yaşlandım. Blackthorne'da öyle. Bizden daha genç birilerini
bulmalısınız. Üzgünüm ancak bu işi kabul edemem...
Richman : Sana işi kabul eder misin demedim, British. İş vermeye geldim dedim!
British : Sesinizin tonunu hiç beğenmedim, Lord Richman. Lütfen kalemi terk edin ve üslubunuzu düzeltmeden gelmeyin!
Richman : Kontrolün kimde olduğunu unutuyorsun, British.
(British aniden ayağa kalkar, kaşlarını çatar ve tehditkar bir biçimde gözlerini Richman'e diker. Bir eli ise kılıcının
kabzasını kavramış, her an çekecekmişçesine durmaktadır.)
British : Bu şehrin tek bir Lordu var Richman! O da benim! Burada kontrol bende! Son kez söylüyorum. Burayı hemen
terk et ve bir daha da geri dönme!
Richman : Bu iş burada bitmedi British. Küstağlığının elbet bir karşılığı olacak...

Richman, kaleden sinirli bir şekilde ayrılır. Bu sırada kaleye girmekte olan Lord Blackthorne ile karşılaşır...



Aralarında geçen ufak tartışmadan sonra Blackthorne yoluna devam eder.



British : Tamam. Sinirlenmenin bir anlamı yok.
Blackthorne : Teklifi geri çevirmekle doğrusunu yaptığımızdan kuşkum yok. Ama bir yandan da meraklanmaktan kendimi alamıyorum? Eğer kabul etseydik bizden ne isteyecekti?
British : Bu şehrin başına ne geldiyse senin şu merakın yüzünden geldi zaten. Neymiş, denemek lazımmış, şehri Chaos yönetirse ne olurmuş...
Blackthorne : Eski defterleri açmanın sırası değil British. Bu konu burada kapanmaz. Richman tekrar gelecek.
Ama ne zaman ve ne şekilde?
British : Korkmaya mı başladın Blackthorne? Yönetim Kurulu biz olmadan hiçbir şey yapamaz! Bizi kaybetmeyi göze
alamazlar.
Blackthorne : Zamanında, ihanet etmeden önce, Discmen ve Erective'de Yönetim Kurulu üyesiydi. Ancak son hatırladığıma
göre, eğer akılları başlarına gelmeseydi bizi öldüreceklerdi.
British : Ne yani? Tekrar mı ihanet ettiklerini düşünüyorsun?
Blackthorne : Eğer öyle olsaydı buraya Richman değil Discmen ya da Erective gelirdi. Eğer düşündüğüm gibiyse, bu
sefer ihanet eden Richman...
British : Yönetim Kurulu değil, Dallas dizisi. Kimin ne çevirdiği belli değil. İyi de eğer Richman ihanet etse
Discmen ve Erective'in bundan haberi olmaz mı?
Blackthorne : Discmen ve Erective iki gün kadar önce Minoc'a isyanı araştırmaya gitmişler. O zamandan beri sesleri
çıkmıyor. Sence de garip değil mi?
British : O işte de mi Richman'in parmağı olduğunu düşünüyorsun?
Blackthorne : Aklına başka isim geliyor mu? Yönetim Kurulunda geriye kalan tek isim Richman. Buraya gelip bizi
tehdit eden Richman. Bize vereceği görevin gizli olduğunu söyleyen yine Richman.
(British tam konuşacağı anda, iki kişi koşar adımlarla odaya girer. İkiside ter içindedir.)



Biraz soluklandıktan sonra Jesus ve Fakir, Lord British ve Blackthorne'a olan biteni, Fakir'in nasıl hayatta olduğunu
anlatırlar...

British : Peki ya sen kimsin? Yönetim Kuruluna ait cübbelerden giyiyorsun ancak seni daha önce görmedim...
Jesus : Adım Jesus. Yönetim Kuruluna yeni katıldım. Discmen tarafından Fakir'i bulup geri getirmek üzere
görevlendirildim ancak saldırıya uğradık. Jesus'ı koruyan tüm muhafızlar öldü. Biz ise canımızı zor kurtardık.
Blackthorne : Ne saldırısı, hangi saldırı?
Fakir : Nujelm'deki evime saldırı düzenlendi.
British : Bu sabah saldırıdan haberim oldu. Şimdi her şey anlaşıldı. O esrarengiz, zengin tüccar aslında sendin.
Peki size saldıran kimdi?
Jesus : Daha önce hiç görmediğim biri. Üzerinde Yönetim Kuruluna ait, siyah bir cübbe vardı. Elinde ise kanlı bir
hançe...
Blackthorne & British : Jack!
Fakir : Jack? Jack the Ripper mı? Saçma! O hapiste.
British : Demekki çıkmak için bir yolunu bulmuş. Bütün sorunlar üst üste gelmeye başladı. Önce Richman şimdi de bu!
Jesus : Richman'in bu konuyla ne alakası var?
Blackthorne : Siz gelmeden bir süre önce O buradaydı. Bizi zorla kendi tarafında çekmek istedi, tehdit etti ancak
başaramayınca sinirlenip gitti. Yönetim Kurulunun bu konuda bir bilgisi var mı?
Jesus : Hayır. Richman'e orada kalması söylenmişti. Her ne yaptıysa Yönetim Kurulunun bilgisi dahilinde değil.
Fakir : Ortalık çok karışacak. Discmen ve Erective'e haber vermemiz lazım.
Jesus : Lord British, Lord Blackthorne. Güvenliği arttırın. Richman her neyin peşindeyse Discmen ve Erective'in
ortadan kaybolmasıyla bağlantılı olabilir. Bu yüzden bu konuda bilgisi olan herkesin üstüne gelecektir.
British : Siz ne yapacaksınız?
(Jesus cevap vermek üzereyken, içeriye biri girer.)



Jack : Muhafızlarınız öldü Lord British. Ama merak etmeyin. Birazdan siz de onlara katılacaksınız.
British : Elinden geleni ardına koyma!
Jack : Richman'in teklifini reddetmekle büyük hata yaptınız. Hatanızın bedelini ödemenizin vakti geldi.

Mondain, yapıda büyülü bir küre bulur ve büyülü birkaç sözcük fısıldadıktan sonra esrarengiz sesin bu küreden yayıldığını
anlar. Ancak Mondain zayıf düşmüştür ve dinlenmesi gerekmektedir. Bu yüzden küreyi de yanına alıp labirentten çıkmaya karar verir. Tam dışarıya adımını atacağı sırada küre parlamaya başlar ve esrarengiz ses yeniden duyulur.

Esrarengiz Ses : Tebrikler Mondain. Birkez daha kudretini ispatladın. Senin gibi bir hizmetkarım olmasını çok
isterdim. Ancak bunu kabul etmeyeceğini bildiğim için seninle zaman harcamak istemiyorum. Hoşçakal, Mondain.

Bu sözün ardından dışarısı sürüngen ordusuyla dolar. Binanın tek çıkışı kapanmıştır. Sürüngenlerin sayısı, yoktan var
olurmuşçasına, giderek artmaktadır. Mondain bir an için onlarla baş edebileceğini düşünse de artan sayıları karşısında
birşey yapamayacağını anlar ve binanın girişini bir enerji kalkanıyla kapatır. Ancak ne o kalkan sürüngenleri sonsuza
kadar engelleyebilecektir ne de Mondain o kalkan olduğu sürece dışarı çıkabilecektir.



Tam bu sırada, Mondain'in taştan yapıda karşılaştığı görüntü tekrar belirir.

Görüntü : Bu tarafa gel Mondain. Buradan çıkmalısın. Sana ihtiyaçları var...
Mondain : Şimdi sohbet edecek zaman değil. Eğer yardım edeceksen et, etmeyeceksen yolumdan çekil!
(Görüntüden ibaret cisim, birkaç sözcük fısıldar ve ellerini kaldırır. Ardından tam arkalarında bir kapı açılır)
Görüntü : Hemen kapıdan gir. Orada ne yapman gerektiğini göreceksin. Acele et...
Mondain : Peki ya bu küre? Bu ne olacak?
(Görüntü, elini kürenin üzerinde gezdirir.)
Görüntü : Tamam. Artık kürenin büyü etkisi yok. Ona tekrar büyü yapılmadığı sürece bu küreden sana ulaşamaz ve seni
duyamaz. Onu da yanında götür. Ben seni bu küre aracılığıyla izleyeceğim. Zamanı geldiğinde ben seni bulurum. Git şimdi.
Sana ihtiyacı olanlar var, bu enerji kalkanı daha fazla dayanamaz.



Mondain büyülü kapıdan geçer geçmez, görüntü ortadan kaybolur, kapı kapanır ve enerji kalkanı ortadan kalkar...


-- Yaaa, bu işler böyle. Bir bölümde yılan hikayesine çevirir, bir bölümde çözerim bütün düğümleri. Ama telaşlanmayın.
Daha sizin bilmediğiniz çok düğüm var çok. Ehem neyse biz sorularımıza geçelim efenim. Hikayenin her bölümünde
Yönetim Kuruluna ihanet eden birileri çıkıyor. Bu sefer de Richman çıktı başımıza. Peki Richman neden böyle birşey yaptı?
Sözde madencilere, hapishaneye uzanan bir tünel kazıp, Jack ve Rose'u kaçırmalarını kim emretmiş olabilir? Jack, British
ve Blackthorne'u öldürme emrini Richman'den mi aldı? Yoksa çok daha büyük bir güce mi hizmet ediyor? Peki amacına ulaşıp
British ile Blackthorne'u öldürebilecek mi? Jesus ve Fakir arada kaynayacak mı? Jack 1 taşla 4 kuş vurabilecek mi? Sazanlık edip kapıdan geçen Mondain, kendini nerede bulacak? Bu sorulara doğru cevap veren ilk 7500 kişi benden hiçbir şey
kazanmayacak. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere.--

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Macera sürüyor. Jesus, Fakir ve Britannia Lordlarının yaşamları tehdit altında. Peki sonuç ne olacak? Buyrun, okuyun, görün...

Önceki bölümde Mondain kapıdan geçtikten sonra kendini British'in kalesinin önünde bulur.



Mondain kalenin içlerine doğru ilerlemektedir. Jack, öldürdüğü muhafızların cesetlerini şüphe çekmesin diye saklamış olsa da, Mondain kalenin bu kadar boş olmasından kuşkulanır ve adımlarını hızlandırır.



Mondain : Sen kimsin?
Jack : Adım Jack. Daha önce karşılaşmamıştık sanırım... Neyse önemli değil. Hançerim için bir hedef daha.
Mondain : Ne ile karşı karşıya olduğunu bilmiyorsun yabancı. İnsanlara zarar vermeyeceğime dair yemin ettim. Beni
zorlama.
Jack : Sen artık ölüsün Mondain. Buradaki diğer herkes gibi.
Mondain : Öyle olsun. Savaşa hazırlan!





Her ne kadar zayıf düşmüş de olsa, Mondain bir dizi büyü ile Jack'i sersemlettikten sonra saldırmasına bile fırsat
vermeden felç eder. Ölümüne ramak kalan Jack kendini toplarlar ve ağzından birkaç sözcük dökülür.



Sonunda Sosaria bir beladan daha kurtulmuştur. Ancak çok daha büyük problemler vardır.



(Mondain onlara, olan biteni anlatır...)

British : Peki şu sana kapıyı açan kişi. O'nu tanıyor musun?
Mondain : Hayır. Bana yalnızca acele etmemi, kapının diğer tarafında bana ihtiyaç olduğunu söyledi.
Blackthorne : Anlaşılan bu gölge adam her kimse, burada olan biteni biliyormuş. Ama kim o? Bizi neden kurtarmak
istesin ki?
British : Lan ne abuk sabuk sorular soruyorsun sende!
Mondain : Peki bu adamı kim gönderdi? Daha da önemlisi sizi kim, neden öldürmek istesin?
British : Muhtemelen Richman gönderdi. Jack buraya gelmeden biraz önce Richman bize iş teklifinde bulundu ancak
reddettik.
Mondain : Ne işi? Detaylarını söyledi mi?
Blackthorne : Hayır. Gizli olduğunu söyledi. İş konusunda başka bilgi vermedi...
Jesus : Burada vakit kaybediyoruz. Discmen ve Erective'den hala haber yok. Onları bulmamız lazım.
Fakir : Minoc'a gitmeliyiz...
Jesus : Fakir haklı. En son oradaki olayı araştırmak için gitmişlerdi. Orada bir iz buluruz...
British : Madem öyle ben de sizinle geliyorum. Artık bu işin sonu gelmeli. Ya sen Blackthorne?
Blackthorne : Şüphen mi var?
British : Ben de öyle düşünmüştüm... Mondain, sen de gelecek misin?
Mondain : Benim yapacak daha önemli işlerim var. Şu adam, artık her kimse, onu bulmam lazım.
British : Peki. Sen bilirsin...
Jesus : Hadi gidiyoruz!
Mondain : Bekleyin. Hala biraz gücüm var. Size Minoc yakınlarına bir kapı açabilirim sanırım.

(Büyülü birkaç sözcük fısıldar ve bir kapı açılır...)

Mondain : Minoc'da büyü gücü yok. Bu yüzden tam olarak oraya açamadım. Muhtemelen ormanlık bir alanda çıkacaksınız.
Dikkatli olun. Bu adam yalnızca bir kuklaydı. İşin ucunda kim varsa, Jack'in ölümünü zaten göze almıştır. Bu size yapılan
son saldırı olmayacaktır. Ben işimi çabuk bitirebilirsem size katılırım. Şimdi gidin...
Jesus : Teşekkürler Mondain. Gidelim...

Jesus, Fakir, British ve Blackthorne gittikten sonra, Mondain küreyi kullanarak esrarengiz kurtarıcısına ulaşmaya çalışır.
Küre ilk başta loş bir ışık yaymaktadır. Mondain büyülü sözcükleri fısıldadıkça kürenin yaydığı ışık giderek artar ve
en sonunda büyücü küreyi elinden bırakmak zorunda kalır. Bir süre parladıktan sonra küredeki ışık söner ve ardından
fısıltıya benzer bir ses duyulur. Lakin bu ses, kurtarıcısının değil kendisini öldürmek isteyenin sesidir.

Esrarengiz Ses : Anlaşılan oradan da kurtulmayı başarmışsın Mondain. Çok etkilendim. Ama fazlasıyla canımı sıkmaya başladığını da söylemem gerekir.
Mondain : Her kimsen beni iyi dinle. Bir çok büyücü ile karşılaştım ancak hiç pes etmedim. Şimdi de etmeye niyetim
yok. Beni mi istiyorsun? Gel de al o zaman!
Esrarengiz Ses : Küstahlığının bedelini çok ağır ödeyeceksin.
Mondain : Boş laflar.

Mondain tek elini parmakları açık biçimde küreye doğrultur, birkaç sözcük mırıldanır ve küre birden paramparça olur.
Büyücü son enerjisini de bu büyü için kullanmıştır ve dinlenmesi gerekmektedir. Mondain, dinlenmeden önce birşeyler
içmeye karar verir.



Mondain : Maura?
Maura : Görüşmeyeli çok uzun zaman oldu. Nerelerdeydin? En son yönetim kuruluna girdiğini duymuştum...
Mondain : Çok uzun hikaye, Maura.
Rebecca : Siz ikiniz tanışıyor musunuz?
Maura : Evet. Tahmin edebilceğinden daha iyi tanışıyoruz.

Bütün bunlar olup biterken, Erective ve Discmen hala esirdir.



Rose : Artık sizin boş laflarınıza inanmıyorum Discmen.
Erective : Nasıl istersen öyle düşün. Ama bu işin sonunda öleceksin.
Rose : Hala mı tehdit. Haline bak Erective...
Discmen : Senin için tehdit unsuru olan biz değiliz Rose...
(Bu sırada bir muhafız koşar adımlarla yaklaşmaya başlar...)
Muhafız : Lady Rose, Lord Richman geldi. Toplantı odasında bekliyor.
Rose : Üzgünüm ama konuşmamızı ertelememiz gerekecek. Gidelim...
Richman : Rapor ver Rose.
Rose : Efendim; Jack, Jesus ve Fakir'i elinden kaçırmış.
Richman : O'na güvenmek başlı başına bir hataydı zaten! Nerede şimdi?
Rose : O'nu en son Britannia'ya gönderdim. O'nunla karşılaşmadınız mı?
Richman : Hayır. Ben oradan ayrıldıktan sonra ulaşmış olmalı. Eğer bu sefer de başarısız olursa...
(Aynı muhafız bu sefer yüzünde bir korku ifadesiyle yaklaşır...)
Muhafız : Böldüğüm için bağışlayın efendim. Lord Jack...
Richman : Ne olmuş O'na? Lafı geveleme de konuş!
Muhafız : Olayı izleyen adamımızın söylediğine göre, Mondain...
Richman : Mondain mi? O'nun bu olayla ne ilgisi var! Tamam çekilebilirsin.
Rose : Bu Mondain aklımı kurcalıyor. Efendinin onunla ilgili planları olduğunu söylemiştiniz...
Richman : Görünüşe göre kurtulmuş. Jesus, Fakir, British ve Blackthorne. Bu dördünü de istiyorum! Yapabilirsen
canlı aksi takdirde ölü ama istiyorum!
Rose : Emredersiniz, Lord Richman.
Richman : Rose! Eğer başaramazsan geri dönme!
Rose : Anladım efendim.

Bu konuşmanın ardından Rose, Britannia'ya doğru yola çıkar. Richman'de Discmen ve Erective ile görüşmeye gider.



Discmen : Bizden ne istiyorsun Richman?
Richman : Ben mi? Haha! Ben hiç birşey istemiyorum. Ama efendim size biraz kızgın. Özellike sana Discmen. Yine de
sizi canlı istiyor.
Discmen : Ne efendin ne de sen umrumda değilsiniz! Efendine söyle benden istediği her neyse alamayacak!
Richman : Bunu hep birlikte göreceğiz. Hem de çok yakında.

Jesus, Fakir, British, Blackthorne dörtlüsü ise Minoc şehrine ulaşmışlardır.



Jesus : Lord Discmen ve Lord Erective'i arıyoruz. Buraya geldikleri haberini aldık.
Komutan : Evet efendim. Bize koprunun bu tarafına geçmemizi söylediler.
British : Şimdi nerdeler?
Komutan : Bilmiyorum efendim. Madencilere sordum, madenden ayrıldıklarını söylediler.
Fakir : Bu madenciler şimdi nerde?
Komutan : Son baktığımızda maden girişindeydiler, efendim.
Blackthorne : Kaç kişiler?
Komutan : Efendim burada madencilerden söz ediyoruz. 50 kişi bile olsalar 10 adamım yeterli olacaktır...
Blackthorne : Lord Erective ve Lord Discmen'i ele geçirdiklerinden şüpheleniyoruz. Şimdi soruma cevap ver komutan!
Komutan : Girişte beş kişi var efendim. Ancak içeride var mı, varsa kaç kişi var bilmiyoruz.
Jesus : Bütün muhafızları toparla komutan. Gerekirse zorla içeri gireceğiz.
Komutan : Emredersiniz! Toparlanın, madene giriyoruz!



Madenci : Bu işin Britannia'yı ilgilendirdiğini de nerden çıkardınız?
British : Sosaria'da olup biten herşey Britannia'yı, dolayısıyla da beni ilgilendirir...
Komutan : Kapıdan hemen çekilmediğiniz takdirde zorla içeri gireceğiz!
(Bu sırada Fakir komutana fısıldar...)
Fakir : Eylemi yürüten madenciler bunlar mı? İşe yeni başlamış olmalılar...
Komutan : Bize gelen bilgiye göre eylemin öncüleri deneyimli madencilerden oluşuyor.
Fakir : Yanlış bilgilendirilmişsiniz. Eğer öyle olsaydı kesin tanırdım. Bunları hayatımda ilk kez görüyorum.
Jesus : Bu bilgiyi size kim verdi?
Komutan : Vali elbette. Bu şehirde yalnızca Vali olağanüstü hal ilan edip şehir muhafızlarını devreye sokabilir.
Jesus : British, Blackthorne bu işle ilgili burnuma kötü kokular geliyor. Siz ikiniz korumalarınızı alıp şu Vali'yi
ziyarete gidin. Biz burayı araştırıp sizin yanına gelene kadar bir şey yapmayın. Komutan, bu madencilerin her birinin başına
iki muhafız dik. Biz içerideyken birşey yapmaya kalkmasınlar.
Komutan : Emredersiniz!
Blackthorne : Tamam. Dikkatli olun. Yürü Brit. Belki tavla vardır şu Valide...
British : Hey Allahım ya...

Jesus ve Fakir, muhafızlar eşliğinde madene girerler ve araştırmaya başlarlar.



Jesus : Bu madenleri en iyi sen biliyorsun Fakir? Bu çukur niye açılmış olabilir?
Fakir : Bu bir çukur değil ki... bu bir tünel!
Jesus : Ne tüneli? Madende tünelin ne işi var?
Fakir : Şimdi öğreniriz. İçeri giriyorum...
Jesus : Dikkatli ol!
(Jesus'a bir ömür gibi gelen birkaç dakikanın ardından Fakir yüzü simsiyah şekilde geri döner...)
Jesus : Fakir? İyi misin? Ne oldu ne gördün içerde?
Fakir : Tünel çöktü! Az daha pestil oluyordum! Ama tünel belli bir yerden sonra düz ilerliyor, şu tarafa doğru...
Jesus : Yani...
Fakir : Hapishane! Tüneli hapishanedekileri çıkarmak için kazmışlar! Ama orada buna değecek kim var ki?
Komutan : Efendim, 7 yıl kadar önce Jack ve 1 yıl önce de Rose isimli iki suçlu ömür boyu hapse mahkum edildi...
Jesus : Jack ve Rose. Erective onlardan bahsetmişti. Jack öldü ancak Rose hala yaşıyor! British ve Blackthorne'a
gitmeliyiz.
Fakir : Bana kalırsa bu tüneli kazanlar, tünelden çıkanlar hakkında da bilgi sahibidir.
Jesus : Haklısın. Komutan! Dışarıdaki tüm madencileri tutuklayın!
Komutan : Ama efendim, Vali?
Jesus : Eğer yanılmıyorsam Vali de bu işin içinde zaten. Sen dediğimi yap.
Komutan : Emredersiniz! Lord Jesus'ı duydunuz! Hepsini tutuklayın ve sorgu odasına götürün!

Birkaç dakika sonra Vali'nin yanında.



British : Ben anlamam kardeşim! Mars oldun işte!
Blackthorne : Hadi canım ben kurtulurdum ordan! Hatta oyunu bile alırdım...
British : Yok daha neler! Ben kazandım işte. Sen kaçtın, hükmen galibim.
Blackthorne : Yok ya? Senin anan güzel mi?
British : Bana bak!
Jesus : Bakıyorum da çok iyi anlaşıyorsunuz. Hehe...
British : Seninle sonra görüşeceğiz Blackthorne...
Vali : Lord Jesus. Bu yaptığınızın sebebini öğrenebilir miyim?
Fakir : Merhaba Lord...? Bir dakika. İyide bu Vali değil ki?
Jesus : Nasıl yani? Emin misin Fakir?
Fakir : Elbette eminim. Minoc Valisi asla Shadow setle dolaşmaz. Ben ona düzinelerce Mytheril set yaptım. Ayrıca
gerçek Vali keldi...
Vali : Bu kadar saçmalık yeter! Muhafızlar atın şu adamları dışarı!
Komutan : Olduğunuz yerde kalın! Üzgünüm efendim, Lord British'in emri var...
Jesus : Komutan. Valiyi de tutuklayın.
Vali : Pardon, duyamadım?
Komutan : Sayın Vali, Lord Jesus'ın emri üzerine tutuklusunuz! Götürün!

Muhafızlar Valiyi götürsün, yani tutuklasın, biz Mondain'e bir bakalım...



Maura : Rebecca, bu günlük barı erken kapatabilir miyiz?
Rebecca : Nasıl istersen. Zaten adam akıllı müşteri de yok...
Mondain : Erken kapatmak mı? Neden ki?
Maura : Sana anlatacaklarım var. İlgini çekeceğinden eminim...

Bir süre sonra Maura ve Rebecca'nın evinde...



Maura : Seninle küre aracılığıyla konuşan kişi, yıllardır bu topraklarda hüküm süren tarikatın lideri.
Mondain : Geçen sene savaştığımız tarikat mı?
Maura : Evet.
Mondain : Peki benden istediği nedir? Neden beni öldürmek için o kadar zahmete girsin ki?
Maura : Amacı seni öldürmek değil, birliğine katmak.
Mondain : Öyle mi? Tabirentte olanlardan sonra buna inanmak güç!
Maura : Kendi iraden olduğu sürece asla hizmet etmeyeceğini biliyor. Bu yüzden...
Mondain : Beni öldürüp, bir hortlak olarak geri getirecek. Peki kim bu?
Maura : O'nu sen benden daha iyi tanıyorsun...
Rebecca : Maura, bundan emin misin? Kendini tehlikeye atıyorsun!
Maura : Bunu öğrenmeli Rebecca. En azından kiminle karşı karşıya olduğunu bilmeli.
Mondain : Kim?
Maura : Ölüleri diriltebilen kaç kişi tanıyorsun Mondain?
(Mondain'in yüzü birden bembeyaz kesilir...)
Mondain : Peki sen bu kadar çok şeyi nerden biliyorsun?
Maura : Biliyorum. Çünkü ben O'nun ölü bildiği kızıyım...

Bu sırada Erective ve Discmen, artık ümitsiz bir şekilde beklemektedirler...

Richman : Canınız sıkkın gibi bir haliniz var. Yoksa ko...
(Aynı muhafız, bu sefer kanter içinde ve soluk soluğa içeri girer...)
Richman : Aaa yeter ama!
Muhafız : Lord Richman!
Richman : Ne var! Çabuk söyle ve git!
Muhafız : O geldi! Efendimiz! O burda!
Richman : Ne? Geldi mi? Çabuk kapının önünden çekilin!



-- Öf be! Nasıl güzel bitti di mi? Tamam kapatabilirsiniz ağzınızı, sinek kaçacak! Söyledim size. Ben bir düğüm çözerken
üç düğüm de atarım... Neyse ben sorularıma geçeyim. Uzun zamandan sonra Maura ve Rebecca tekrar ortaya çıktı. Ancak
Mondain'e görünüp duran görüntü kim? O ne zaman çıkacak ortaya? Tarikatın lideri sonunda kendini gösterdi. Peki tarikatın lideri bunca zamandır Warheru ise neden geçen bölümde onlara karşı savaştı (ulan bunu bende hesap etmemiştim bak. bu sefer yedik ayvayı, rezil olacaz :) )? Maura neden bunca sene yaşadığını babasından sakladı? Sözde Vali ve sözde madenciler bu olay hakkında ne kadar bilgiye sahip? Discmen ve Erective kurtulabilecek mi? Bu sorunların hepsinin cevabı bir sonraki bölümde var. Evet yanlış duymadınız VAR! Ama siz yine de fazla aldırış etmeyin. Çünkü olmayabilirde. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere, esen kalın, bizimle kalın... --

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 5 ay sonra ...
  • 3 hafta sonra ...
  • 4 hafta sonra ...
  • 2 hafta sonra ...
  • 4 hafta sonra ...
  • 3 hafta sonra ...
  • 3 yıl sonra ...
Resimlerle beraber 200 sayfa, resimleri saymazsan 110 sayfa filan tuttu. Hepsini okudum.

Yadiciğim kusura bakma büyük çoğunluğunu klozetteyken okudum. Hakkını helal et karşim. :( Ama gerçekten kaliteli bir yazı.

Yani, sonuçta umut sarıkayanın karikatürlerini de sıçarken okuyoruz pek çoğumuz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...